Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz haftanın en önemli mevzularından biri banka hisselerinde görülen sert satışlardı. Türkiye’den bahsetmiyorum, Avrupa ve ABD bankacılık hisselerinden bahsediyorum. Geçen hafta 2015 sene sonu bilançosunu açıklayan CSFB, 5 milyar doların üzerinde bir zarar ettiğini belirtti. Bu, şirketin 2008 yılından beri yazdığı en büyük yıllık zarar. İsviçreli CSFB bu zararı spekülatif pozisyonlar aldığı trading ve müşteri işlemi yaptığı yatırım bankacılığı bölümlerinin işlemlerinden yapmış. Geçelim bir başka bankaya, Alman Deutsche Bank. Deutsche Bank 2015 yılında 7 trilyon Euro zarar açıkladı. Banka 35.000 kişiyi işten çıkarmayı ve 10 ülkedeki faaliyetlerini sonlandıracağını açıkladı. Bir başka İsviçreli UBS ise geçen hafta yaptığı açıklamada şirketin müşteri portföyünü yönettiği fonlardan yatırımcıların milyarlarca dolarlık çıkışlar yaptığını belirtti. Bahsi geçen bu 3 bankada geçen hafta %15’leri bulan kayıplar yaşandı.

        Bankacılık hisselerinde yatırımcının sert satışa geçmesinin farklı sebepleri var. Ancak bu sebepler arasında en çok tekrarlanan ifade şu: “Yatırımcı stratejisinin ne olduğunu anlayamadığı, enerji sektörüne yüksek kredi veren ve yatırım bankacılığından başka güçlü tarafı bulunmayan bankaları portföyünden çıkarıyor.” Özellikle petrol fiyatlarında yaşanan sert satış ve sonrasında Shell, BP gibi petrol devlerinin açıkladığı zararlar gözleri bu şirketlere kredi veren bankalara çevirdi. Bankacılık sektöründe bugünlerde enerji pazarında aktif bir kreditör olmak hiç iyi bir repütasyon getirmiyor.

        İTALYAN BANKALARI BAŞKA BİR HİKÂYE

        Bankacılık sektöründeki satışlarda aslan payını alanlar arasında İtalyan bankaları vardı. İtalya’nın en büyüğü olan UniCredit hisselerinde geçen ekim ayından bugüne yaşanan kayıp yüzde 40’ı aştı. Morgan Stanley İtalya Bankacılık Endeksi’ne baktığımızda yıl başından beri kayıpların yüzde 25’i bulduğunu görüyoruz.

        İtalyan bankalarının derdi ise biraz daha farklı. İtalya’da batık kredilerin toplam kredi stokuna oranı yüzde 16. Bu oranın Avrupa’daki ortalaması yüzde 6’lar seviyesinde. İtalyan bankalarının elini kolunu bağlayan bu krediler için ‘Bad Bank’ yani ‘Kötü Banka’ kurulacak ve bu bankalar ellerindeki bütün batık kredileri bu bankaya aktaracaklar. Avrupa Merkez Bankası da bu bankanın elindeki batık kredileri (!) teminat kabul edip Bad Bank’ı fonlayacak.

        İlk etapta kulağa makul gelen bu hikâye bir süre sonra yatırımcının İtalyan bankalarının ne kadar zor durumda olduğunu hatırlattı.

        BATIK KREDİLER DÜNYANIN HER YERİNDE SORUN

        2008 yılından beri merkez bankalarının bol keseden dağıttığı likidite bankalar aracılığıyla kredi olarak verilirken aradan geçen 8 senenin ardından elimizde kalan ‘batık krediler’ oldu.

        Dünya devi Çin’den örnek verelim. Bundan 7 yıl önce Çin’in verdiği toplam kredi stoku 7 trilyon dolar seviyesindeymiş. Bugün kredi stoku 30 trilyon dolara çıkmış. Gelelim ikinci ayrıntıya. 30 trilyon dolarlık kredi stokunun 5 trilyon dolarlık kısmının batık kredi olduğu tahmin ediliyor. Tahmin ediliyor diyorum çünkü Çin’deki rakamların şeffaflığı sorgulanıyor. Ancak yabancı yatırımcıların tahmini bu yönde. Diğer yandan Avrupa’da ise başrolünü İtalya’nın yaptığı batık kredilerin toplamı 1 trilyon Euro.

        TÜRKİYE’DE DURUM NASIL?

        Problemli kredilerin Türkiye’deki oranı toplam kredi stoku içinde yüzde 3. Bu oran Avrupa ile karşılaştırıldığında masum sayılabilecek durumda. Ancak aralık ayı BDDK verilerine göre alarm verici bir gelişme var. Aralık ayında Türk bankacılık sektöründeki sorunlu krediler geçen yılın aynı ayına göre yüzde 30 artmış ve 16 milyar dolara ulaşmış. Özellikle ekonomideki yavaşlama ve fonlama maliyetlerinin artışı şirketleri zor durumda bırakıyor.

        Tablo bu. Sorunlu krediler her yerde çığ gibi artıyor. Bu krediler ilk etapta bankaları zorluyor. Eğer önlem alınmayıp sorumsuzca para basılmaya devam edilirse yakın zamanda ülkeleri zorlayacak.

        Diğer Yazılar