Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Merkez Bankası’nın 3 yıl sonra yeniden ilk faiz artışı çoğu insan için şok oldu. Ben az sayıda “Sınırlı faiz artırımı olabilir” diye bekleyen bir grupta olmama rağmen, TCMB’nin “politika faizinde 50 baz puanlık, faiz koridorunda 25 baz baz puanlık” artışı benim için de beklenenin ötesindeydi. Şimdi herkesin kafasında benzer zorular var. Bu soruların bir kısmının cevabı bence net. Ancak bir kısmı için verebileceğim tek cevap şu: “Birlikte yaşayıp göreceğiz.” Gelin ayrıntılara geçelim...

        TCMB NİYE FAİZ ARTIRDI?

        Enflasyonda sert yükseliş korkusuyla! TL sadece 1 ay içinde yüzde 15 değer kaybetti. Gerek Trump sonrası küresel piyasalarda yaşanan ABD Doları’nın değerindeki sert yükseliş ve bunun bizim gibi gelişen ülkelere getirdiği satış baskısı, gerekse içeride artan risk primi bu yükselişte ciddi pay sahibiydi. Türk Lirası’nda yaşanan bu değer kaybı, Türkiye’de finansal istikrarın yani enflasyonla mücadelenin yegâne sahibi olan TCMB’yi rahatsız etti. Kabaca yüzde 15’lik bir devalüasyonun enflasyona 3 ile 6 ay arasında 2 puana yakın bir baskı yapacağını bilen TCMB’nin, faiz artışı + sisteme döviz likiditesi sağlamak şeklinde bir formülle cevap verdiğini görüyoruz.

        TCMB’NİN KREDİBİLİTE SORUNU VAR MIYDI?

        Evet! Mart ayından beri faiz indiren ve bu süreci “sadeleşme” diye açıklayan TCMB’nin çoğu zaman, “İndiriyor ama yurtdışı koşullar bozulursa artırabilir mi?” diye eleştirildiği olmuştu. Sadeleşme süreci diye adlandırılan bu dönemde TCMB’ye, faiz indirimlerinin “enflasyondaki gelişmelerle uyumlu olmadığı ve siyasi baskıyı yoğun yaşadığı” noktasında eleştiriler gelmişti. Bunların bir kısmına ben de katılmıştım. Bu hareketle TCMB üzerindeki bu soru işaretlerini atmış oldu ve bir süredir yaşadığı kredibilite kaybını durdurdu.

        BU FAİZ ARTIŞI YETERLİ OLACAK MI?

        Bilmiyorum! Piyasada genel geçer kabul edilen bir yaklaşım olarak “Faiz artırımı kapısı bir kez açıldığında, piyasa sizi test eder” diye bir önerme vardır. Bu prensibe göre, “TCMB’nin aralık ayında da faizleri yükseltebiliyor mu?” diye piyasada bir beklenti olmasını bekleyebiliriz. Ancak ben bunun bazı şartlara bağlı olduğunu düşünüyorum. Son 1 ay içinde gelişmiş ülke kurlarına karşı ortalama yüzde 7 değer kazanan ABD Doları’nın değer kazanımı devam ederse, aynı dönemde faizi 80-100 baz puan yükselip son 1.5 yılın en yüksek seviyesine ulaşan ABD tahvillerinin faizleri daha fazla yükselirse, TCMB de faiz artırım kararlarına devam edecektir. Bu sebeple TCMB 50 baz puanlık faiz artışıyla “piyasaları şaşırtmış ve önüne geçmiştir, ancak bunun yeterli olup olmaması hem dış hem de iç konjonktüre bağlıdır”.

        KURUN DEĞER ARTIŞINI TCMB ENGELLEYEBİLİR Mİ?

        Hayır! Bence kurun değer kaybının yüzde 40’ı yurtdışı gelişmelerden kaynaklanıyor, kalanı ise içerideki Türkiye’yle ilgili risk algısının bir sonucu. Bir adım daha atayım. İçeride yaşanan gelişmelerin fiyatları etkilemek noktasında TCMB’nin para politikasıyla nüfuz ettiği oran en fazla yüzde 30’u geçmezken kalan yüzde 70’e yakınını iç politikadaki gelişmeler, terör, AB süreci, NATO, Suriye gibi konular belirliyor. Buradan kaba bir hesapla TCMB’nin kurun kırılganlığı konusunda para politikasıyla yaratabileceği etki 15’i, hadi biraz daha iyimser bir ihtimalle yüzde 20’yi ancak buluyor. Tabii bunlar benim kendi kişisel görüşlerim. Bu sebeple Türk Lirası’nın seyri “Trump sonrası nasıl bir FED?” başlayıp “2017’de seçim olacak mı? Türkiye’de sistem değişikliği olacak mı?” gibi sorularla devam edecek bir bütünün cevapları sonrası belli olacak.

        Diğer Yazılar