Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD Merkez Bankası (FED) yılın en önemli toplantısını yaptı. Beklendiği gibi faizleri 25 baz puan artırarak yüzde 0.75’e çıkardı. Buraya kadar sürpriz yok. Hatta büyütülecek bir şey de yok. 2015’te faizleri bir kez artıran FED, sonuçta 2016’da da sadece bir faiz artırımı yapabilmiş oldu. Ancak piyasa tepkisi hiç de böyle olmadı. Dolar endeksi FED’in faiz kararının ardından iki gün içinde yüzde 3’e yakın yükselerek 103.5’e dayandı. Bu seviye son 14 yılın en değerli ABD Doları’na işaret ediyor. Piyasadaki anormal tepkiler bununla da kalmadı. 2 yıllık ABD tahvil faizi, yine faiz kararının ardından 15 baz puan birden yükselerek yüzde 1.30’a çıktı ki bu 2008’den beri gördüğümüz en yüksek seviye.

        Peki ne oldu da piyasa beklediği sonuca rağmen bu kadar sert tepki verdi?

        Bloomberg HT’yi izleyen birçok okuyucumuzun sanırım hemen ilk anda aklına gelen cevap şudur: “Sorun bu artırımda değil. FED’in 2017 için piyasanın beklediği iki yerine üç faiz artırımına gidebileceğinin anlaşılması.” Evet, doğru açıklama! Ancak yeterli değil.

        FED, TRUMP GERÇEĞİYLE NASIL MÜCADELE EDECEĞİNİ BİLEMİYOR

        8 Kasım’da ABD’de yapılan seçimler sonucu Donald Trump’ın başkan seçilmesi, olayın akışını FED açısından tamamen değiştirdi. Bir yandan vergileri aşağıya çekeceğini, diğer yandan da altyapı projelerine kaynak aktaracağını açıklayan Trump, şu an FED için tam bir muamma. Hesaplara göre Trump eğer söylediklerini yapabilirse 10 seneye yayılacak bir şekilde ABD bütçesine 5 trilyon dolarlık bir ek yük getirecek.

        Bir başka açıdan bakılırsa, borç/GSYH oranı yüzde 85’lerde dolaşan ABD’nin 10 sene sonra borçluluk oranı yüzde 105’lere çıkacak. Trump’ın başkan seçilmesinden sonra daha önce “rüya ya da hayal” olarak görülen vaatler şimdi artık resmi ekonomi politikaları olarak devreye girebilir. İşte FED’in de karın ağrısı burada başlıyor. Şimdiye kadar düşük enflasyon ve yavaş gelecek toparlanma üzerine kurguladığı para politikasını Trump sonrası artık değiştirmek zorunda ve yapacağı değişikliklerin piyasalarda panik yaratmaması gerekiyor. Bir başka ifadeyle daha önce piyasalarla bilek güreşine alışık olan FED, yeni rakibi olan siyaseti ve onun uygulamalarını tanıyor.

        TAHVİL YATIRIMCILARI GAFİL AVLANDI

        Yakın zamanda bu köşede yazdığım bir yazıya şu başlığı atmıştım: “Tahvil piyasası için köprüden önce son çıkış.” Burada bahsi geçen tahvil piyasası, küresel sabit getirili enstrümanlar. FED’in 2017 için üç faiz artırımını işaret etmesi ve sonrasında da “Trump’ın söylemlerini ne kadar eyleme dönüştüreceğini izleyeceğini” işaret etmesi, tahvil yatırımcıları için gerçekten soğuk duş oldu. Sadece ABD tahvil faizlerinde değil hemen her yerde. Mesela, gelişen ülkelerden Endonezya’nın 10 yıllık dolar cinsi tahvilleri iki günde 30 baz puan, Türkiye’nin 20 baz puan arttı. Keza Çin’in 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 3.5’lere yükseldi ki bu da 1.5 yılın zirvesi.

        TÜRKİYE NASIL ETKİLENECEK?

        Gelelim işin Türkiye kısmına. Bizde de bu hafta Hazine ihaleleri vardı. İçeride bu ihalelere gelen talep maalesef beklendiği gibi olmadı. 5 yıllık tahvil ihalelerinde ortaya çıkan yüzde 11.5 son 5 yılın zirvesi. İçeride TCMB’nin yüzde 8.30 ortalamayla piyasaya likidite vermesine, mevcut enflasyonun yüzde 7’lerde, 24 aylık beklentilerin yüzde 7.5’lerde dolaşmasına rağmen Hazine ihalelerinde ortaya çıkan faiz bunun yaklaşık 300 baz puan üstü.

        Bunun sebeplerinden biri, içeride enflasyon beklentilerinin orta vadede bir miktar bozulacağı ve TCMB’nin daha sıkı para politikası uygulayarak cevap vereceği beklentisi. Ancak bu mevcut tahvil faizlerini açıklamaya yetmez. FED’in faiz artışlarının hızlanacak olması da içerideki faizleri etkiliyor. Ancak bu da mevcut durumu tam olarak açıklayamaz. Sanırım bizde oluşan faiz seviyesinin sebebi daha çok Türkiye’nin ülke risk primi ve buna bağlı yapılan fiyatlamalar. Bunu düşürmek de daha fazla artırmak da bizim elimizde.

        Diğer Yazılar