Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir süredir Türk Lirası’ndaki pozitif fiyatlama sanırım herkesin dikkatini çekmiştir. Ocak ayının 25’inde 3.90’ı gören USD/ TRY paritesinde geçen 1 ay içinde yüzde 6.5’lik ralli yaşandı. Bu satırların yazıldığı saate Dolar/Türk Lirası paritesi neredeyse ocak ayı başındaki seviyeye dönmüş durumda. “Acaba ABD Doları’nın dünyada bir değer kaybı mı var?” diye düşünebilirsiniz. Ancak aynı süre içinde Dolar Endeksi olarak bilinen ABD Doları’nın majör ülke kurlarına karşı değerini ölçen endekste sadece yüzde 1.5’lik bir gerileme söz konusu. Örnek vermek gerekirse Euro, ABD Doları’na karşı 1.05 ile ocak ayı başındaki seviyeye kadar gerilemiş vaziyette. Bir başka örnek İngiliz Sterlini’nin ABD Doları’na karşı 1.24’e kadar inmesi. Demek ki konu “ABD Doları’nın gelişmiş ülke kurlarına karşı zayıflaması” değil!

        Gelişen ülke kurlarına geri mi döndü?

        Bu durumda akla başka soru geliyor. Acaba geçen yılın son 3 ayında ABD Doları’na karşı “sağlam dayak” yiyen gelişmekte olan ülke kurları son 1 ayda toparlamış olabilirler mi? Bunun içinde Bloomberg Gelişen Ülkeler Kur Sepeti var. Ona baktığımızda yıl başından beri bu endeksin toparladığını ve ABD Doları’na karşı yüzde 3’e yakın prim yaptığını görüyoruz.

        Enteresan bir durum...

        Euro’su, İngiliz Sterlin’i, Frank’ı ABD Doları’na karşı değer kaybederken nasıl oluyor da gelişen ülke kurları değer kazanabiliyor? İkinci soru da; Bir dönem gelişen ülke kurları arasında ekstra satış yiyerek negatif ayrışan Türk Lirası, ne oldu da son 1 ayda pozitif ayrışmaya başladı?

        İlk sorudan başlayalım. Bu gibi durumlar çok sık olmasa da yaşanabiliyor. Burada sabit olan “güçlü ABD Doları” konsepti. Ancak bir de yanına “Fransa’sı, Yunanistan’ı ayrı dert” olan Euro’nun ekstra güçsüzlüğü ya da yakın zamanda “Brexit’i başlatmak” zorunda olan İngiliz Sterlini’nin zayıflığı katılınca dolar daha da güçlü fiyatlanır oluyor. FED’in faiz artırımlarının masanın üzerinde duruyor olması ve Trump sonrası ekonomik büyüme beklentilerinin revize edilmesi gerçeği eklenince dolar endeksi güçlenmeye devam ediyor. Bir başka ifadeyle doların gücü, şu ara aslında biraz da güçsüz olan Euro, frank ve sterlinin güçsüzlüğünden geliyor.

        Gelelim ikinci konuya, Türk Lirası neden pozitif ayrışıyor? Burada ilk akla gelen TCMB’nin uyguladığı sıkı para politikası. Son 1 aydır Merkez Bankası’nın piyasaya verdiği likiditenin ortalama maliyeti yüzde 10.30’un altına inmiyor. Bu da Türk Lirası ABD Doları takas (swap) piyasasında haftalık faizlerin yüzde 10.80’lerde kalmasını sağlıyor. Böylece yatırımcının “TL borçlanarak dolar satın almak” şeklinde özetlenebilecek bir işlem yapmasının önü alınmış oldu. Ayrıca son dönemlerde alınan ve bankacılık sektörünün döviz ihtiyacını azaltan döviz munzam karşılıklarında yapılan indirim, rezerv opsiyonu mekanizması (ROM) kapsamında yapılan düzenlemeyle zaten içerideki döviz talebini azaltmıştı. Bir de üzerine “reeskont kredilerinin TL ödemesi” uygulaması gelince bu sefer de reel sektörün aylık 1.5 milyar doları bulan döviz talebinin önüne geçilmiş oldu. Bunun yanında 250 milyar TL’lik KGF kredileri ve kamunun bütün döviz ihalelerinde 3.53’ten TL’ye döndürmesini de sayabiliriz.

        Ancak...

        Bu uygulamaların hepsinin büyük bir yan etkisi var. Reel sektörün kur riskinin kademeli şekilde kamuya geçirilmesi ve bu sürecin de yüksek faiz ödenerek mümkün olduğunca sakin atlatılması şeklinde özetlenebilecek olan bu uygulamalar bize zaman kazandırıyor. Bir yandan da reel sektör kaynaklı olası bir döviz ihtiyacının domino etkisi yaratamaması için önlem alması sağlanıyor.

        Fakat unutmayalım ki bunların hepsi kamunun kısıtlı kaynaklarıyla yapılıyor. Yani hepimizin, çocuklarımızın ve geleceğimizin imkânlarıyla...

        Diğer Yazılar