Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kıbrıs sorununa çözüm için İsviçre’deki müzakereler 5 ay aradan sonra geçtiğimiz hafta yeniden başladı. BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Eide’nin ev sahipliği yaptığı müzakerelere KKTC ve Rum kesiminin yanı sıra garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de katılıyor. Taraflar “Çözüm olmadan masadan kalkmayacağız” diyor. Peki ne oldu da Kıbrıs konusunda herkes “Artık tamam, zamanı geldi” dedi?

        Konunun tarihsel detayına burada girmeyeceğim. Çok uzun bir tarihi olan Kıbrıs sorunu bu süre içinde adada Türklerin uğradığı zulmü, Türkiye’nin adaya düzenlediği Barış Harekâtı’nı, KKTC’nin kuruluşunu, AB’nin G.Kıbrıs’ı adanın tek temsilcisi görerek birliğe kabul edişini ve en nihayetinde çözüm için BM’nin önerdiği Annan Planı’nı KKTC’nin kabul edip Rum tarafının reddettiği süreçleri tek tek yaşadı. Kıbrıs sorunu 2010 öncesine kadar dünya kamuoyunun “Ne haliniz varsa görün” dediği bir diplomatik sorun olmuştu. Bir anlamda konu Türkiye ve Yunanistan arasında (İngiltere’nin de “Askeri üssüme dokunmayın da ne yaparsanız yapın” dediği) çözümsüzlüğe bırakılmıştı. Dünyada yıllarca çözüm bulunamayan birçok toprak paylaşımlı sorunda olduğu gibi Kıbrıs’ta da, devreye enerji hatları ve küreselleşme girince “çözüm umudu” bir anda hızlandı.

        DOĞALGAZ DENİZİNİN ORTASINDAKİ ADA

        2010 yılında ABD’li Noble Enerji, İsrail’in Akdeniz karasularında yaklaşık 450 milyar m3’lük potansiyele sahip bir doğalgaz sahası bulduğunu açıkladı. Bu sahanın adı Leviathan’dı. Kısa süre sonra yakın bir coğrafyada 250 milyar m3’lük potansiyeli ile Tamar sahası bulundu. Ortaya çıkan doğalgaz rezervi Akdeniz çanağında bulunmuş en büyük sahaydı. 2011 yılında aynı şirket adanın güneydoğusunda yaklaşık 190 milyar m3’lük Aphrodite doğalgaz sahasını bulduğunu açıkladı. 5 yıl sonra 2015’te İtalyan petrol şirketi Eni, Mısır’da 850 milyar m3 rezervlik Zohr sahasını bulduğunu ilan etti... Bunlar ilk etapta akla gelenler. Bir araştırmaya göre Kıbrıs, Lübnan, İsrail, Gazze ve Mısır karasularında yaklaşık 3.500 trilyon m3’lük doğalgaz rezervinin bulunduğu anlaşılıyor. Bu rakamın tam oturması açısından, yoğun doğalgaz kullanımı olan 28 üyeli AB’nin yıllık tüketiminin yaklaşık 450 milyar m3 olduğunu hatırlatayım. Bir başka istatistik vereyim: Yerkürenin yıllık doğalgaz ihtiyacı kabaca 3.6 trilyon m3. Bunun yine kabaca yüzde 10’unun LNG yani sıvılaştırılmış gaz olarak gemilerle sevkıyatı yapılıyor. Kalanı ise boru hatlarıyla.

        Sadede gelelim...

        Doğu Akdeniz çanağında ortaya çıkan bu doğalgaz rezervinin, yoğun gaz tüketilen coğrafyalara ulaştırılması lazım. Bunun bir yolu denizin altından uzun ve oldukça masraflı boru hatlarıyla Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması. Amortismanı çok uzun sürecek bu poroje, verimli değil. İkinci alternatif ise Kıbrıs’ın hem LNG sevkıyatı hem de boru hattı için dağıtım üssü olması. İlk vananın Kıbrıs’ta takılacağı bir boru hattıyla taşınacak “Akdeniz Çanağı doğalgazı”, Türkiye üzerinden (TANAP bağlantısıyla) ya da Yunanistan’a yapılacak yeni bir boru hattıyla Avrupa’ya ulaştırılabilir.

        Bunlardan makul olanı, gazın mevcut TANAP boru hattına ek yapılmak suretiyle Avrupa’ya ulaştırılması, ama uluslararası politika her zaman en makulü seçmeyebiliyor. Bazen reel politik “Yok artık” dedirtecek seçimleri ülkelere yaptırabiliyor. İşte bu opsiyonların kaderini İsviçre’deki Kıbrıs görüşmelerinin gidişatı belirleyecek. Bu yüzden de uluslararası camia hiç olmadığı kadar Kıbrıs’ta ne olduğuyla ilgileniyor. Türkiye’nin ise masada eli sanırım bu kez Kıbrıs konusunda hiç olmadığı kadar kuvvetli. En nihayetinde adadaki KKTC’nin varlığı ve halihazırdaki mevcut doğalgaz projeleri, Türkiye’nin müzakere masasına avantajlı oturmasını sağlıyor.

        Diğer Yazılar