Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bankalar rekor kârlar açıklamaya devam ediyor. Belki sektör için olumlu gelişme ama toplumda ve siyasette ciddi tepkiler de var. Peki yüksek kâr oranları açıklamasalar ekonomide bu sıkıntılı giden konu düzelir mi? Kredi maliyetleri aşağıya iner, reel sektör bol ve ucuz krediye ulaşır mı? Hem vatandaş parasını enflasyona karşı bankada mevduat yaparken koruyup hem de şirketler ucuz maliyetli kredi alabilir mi?

        Yani şu bankalar bir müsaade etse aslında herkes derin bir nefes alır mı?

        Bu sorular için ve bazı şehir efsanesi haline gelmiş bankacılık sektörüyle ilgili varsayımları sorgulamak için her zaman olduğu gibi rakamlara bakalım.

        Türk bankacılık sektörü eylül ayında 3.9 milyar TL kâr elde etmiş. Böylece ilk 9 ayda sektörün elde ettiği kâr toplamı 37 milyar TL olmuş. İlk 9 aylık rakamlar karşılaştırıldığında Türk bankalarının 2017’de kârlılığı geçen seneye göre yüzde 29 artmış. İlk tespit: Bankaların kârlılığı artıyor.

        Sektörün özsermayesinin kârlılık oranı yüzde 15.3 ve bu oran geçen sene aynı dönemde kabaca yüzde 14’lerde 2015’in aynı döneminde ise yüzde 13.5’lerdeymiş. İkinci tespit: Özsermaye üzerinden bakıldığında bankacılık sektörü 2012’den beri en yüksek kârlılık oranıyla çalışıyor.

        Türk bankacılık sektörünün Haziran 2017 tarihi itibarıyla 330 milyar TL sermayesi var. Bu özsermaye ile yapılan bankacılık faaliyetlerinde yaklaşık 1.9 trilyon TL kredi verilmiş ve 370 milyar TL’lik de Hazine tahvili ve benzeri menkul kıymet alınıp banka bilançosuna konulmuş. Sektörün sermaye yeterlilik oranı yüzde 16.9. Üçüncü tespit: Yüzde 17’ye yaklaşan sermaye yeterlilik oranı 2014’ten sonra sektörün sermayesinin aldığı riske bakıldığında en güçlü seviyede olduğunu söylüyor.

        Türk bankacılık sektörünün vermiş olduğu kredilerin toplam GSYH’ye oranı yüzde 60’ı aştı. Bu, tüm zamanların rekoru. Sektörün bilanço büyüklüğü olan aktiflerin GSYH’ye oranı ise 2015’teki seviyeyi aşarak yüzde 105’e geldi.

        Demek ki sektör çok kâr etmiş, elde ettiği kârı sermayesine eklemiş, üzerinde de yurtdışından borçlanıp bilançosunu büyütmüş ve bunları da rekor oranda kredi olarak dağıtmış.

        Şimdi buradan devam edelim ve bazı sorular soralım...

        Sektörün ortalama kârlılığı 2012’de de yüzde 15’lerdeymiş. Ancak o dönemde ortalama 2 yıllık tahvil faizi yüzde 9’lardaymış. Sektörün verdiği ticari kredilerin ortalama faizi ise yüzde 14’müş. 2012’de ortalama enflasyon ise yüzde 7.5’lerde.

        Bu sene ise ortalama enflasyon yüzde 10.5’lerde, 2 yıllık tahvil faizi ortalama yüzde 11.5 ve bu sene şu ana kadar verilen kredilerin ortalaması yüzde 16. Bankacılık sektörü 2017 9. ay itibarıyla yüzde 15’leri yeniden yakalamış.

        Şimdi bu rakamlara bakarak...

        - Bankalar aslında her geçen gün daha ucuza borçlanıyor ama her geçen sene daha yüksek kâr marjı ile kredi veriyorlar diyebilir miyiz?

        - ISO 500 rakamlarına göre ilk 500 şirketin 2016’da ortalama yüzde 13.7 EBITDA (Faiz, amortisman ve vergi öncesi kâr) ile çalıştıkları düşünüldüğünde, ülkemizdeki en büyük sermayeli sektör olan bankacılık sektörünün yüzde 15’lerdeki özsermaye kârlılığına “yüksek” diyebilir miyiz?

        - Sektörün bu seneki kârlılığını geçen seneye göre yüzde 29 artırmasındaki pay hiç kuşku yok ki, geçen seneye göre yüzde 20’nin üzerinde artan kredilerde. Eğer enflasyon ve tahvil faizleri bu kadar yüksek kalacaksa bankaların bunu kredilere yansıtması dışında fazla bir alternatifi var mı?

        Diğer Yazılar