Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        36 yıldır İstanbul’da yaşıyorum. 11 yaşımdan beri Anadolu yakasında oturuyor ve Avrupa yakasındaki bir okula, üniversiteye, ardından da ofisime gidip geliyorum. Biri bana “Hayatını en çok zorlaştıran şey nedir” diye sorsa, cevabım “Trafik” olur. Artık dayanamıyorum. Geri kalanların da dayanamadığını görüyorum. Bu konuda bir şeyler yapılmazsa bu sorunun milyonlarca insanı hem fiziksel hem de psikolojik olarak tedavi edilemez şekilde hasta ettiğini görüyorum. Gün geçtikçe daha da artacak korkarım ki...

        Bu konunun birkaç yönlü ele alınması lazım bana kalırsa. Yetkililer sesimi duyar mı, bir öneri olarak ele alınır mı, üniversitelerde ders olarak okutulur mu bilmiyorum ama hepimizin bunun acısını çektiğinden yüzde yüz eminim.

        Birincisi, nüfus sorunu. Her ne kadar iktidar sahipleri “Daha çok doğurun” mesajı verseler de bunun etraflıca düşünülmüş bir öneri olmadığına inanıyorum. Daha çok doğurun ve hepiniz İstanbul’da yaşayın.

        TÜİK’in son açıkladığı verilere göre İstanbul’un nüfusu 15 milyon civarında. Bir de kayıt altında olmayanları sayarsak 20 milyona dayandık denebilir çok rahat. Türkiye nüfusunun 5’te 1’i bu şehirde yaşıyor. Neden? İstanbul’da kilometrekareye düşen insan sayısı 2 bin 821 kişi. Neden? İnsandan zehirlenmek üzereyiz. Bu 15 milyon insan sabahları hep beraber çıkıp işe ve okula gidiyor. Akşamları hep beraber çıkıp evlerine dönüyor. Bir kapıdan çıkıp bir diğerine yönelmeye niyet ettiğimizde biliyoruz ki aynı yöne gidecek en az 1 milyon insan daha var. Çok kalabalığız. Neden? Koskoca ülkede para kazanılacak, çocuk okutulacak bir tek İstanbul mu var? Bütün yatırımlar, bütün yollar İstanbul’un. Ve İstanbul gittikçe daha çirkin, gittikçe daha beton, gittikçe daha nefessiz bir şehir artık.

        Trafiği içinden çıkılamaz hale getiren ikinci sorun, görgü sorunu. Herkes bir diğerinin hakkını gasp etme konusunda o kadar fütursuz ki bu da hepimizin donup kalmasına yol açıyor. Herkesin şeridinden gittiği, ötekinin önüne kırmadığı, aradaki mesafeyi koruduğu, kendisinin daha önemli olduğuna inanıp emniyet şeridini kullanarak zaten daralacak olan yola ek şerit yaratmadığı bir düzen düşünün! İmkânsız mı? Ben şeridimden giderken sen emniyet şeridinden gelip benim önüme geçmeye çalışan sürücü, seni o kadar şiddetle kınıyorum, senden o kadar çok nefret ediyorum ki sırf bu öfke yüzünden aracımı yan çevirip bana vurmana razı olacak kadar gözüm dönüyor...

        Üçüncü sorun tren ve deniz taşıtı sorunu. Dünyanın “medeni” denebilecek hiçbir ülkesinde olmayan bir sıkıntı bu. Trenimiz çalışmıyor. Yıllar oldu hâlâ Gebze’den Haydarpaşa’ya varan tren hattı yapılamadı. Bu arada bir köprü daha yapıldı, yeni havaalanı yapıldı, kırk kat duble yol yapıldı ama bir zavallı tren hattı hâlâ inşa halinde. Neden? Denize gelince, bir şehrin etrafında bu kadar çok su olup da bunun verimli kullanılamaması kesinlikle vaka incelemesini hak ediyor. Yine soruyorum. Neden?

        Diğer bir sorun inşaat ve plansız büyümenin devamı sorunu. Kentsel dönüşümün mahvettiği Kadıköy’de artık ilçe içinde bile bir yerden bir yere varamıyoruz. Her sokağı bir betonyer parsellemiş, her caddenin ortasında hafriyat kamyonları birikmiş. Sabah, akşam, hafta içi, hafta sonu fark etmeden geri kalan insanları oldukları yere çiviliyorlar. Biz Kadıköylüler, insan olarak mobilitemizi kaybetmiş, ruh sağlığımızı da onun yanına paketlemiş durumdayız. Şimdi bir de 3 katlı apartmanların yerini 30 katlılara bıraktığı bir Fikirtepe dönüşümünün arifesindeyiz. Oranın 10 olan nüfusu 1000’e çıktığında Kadıköylünün yaşamı daha da çekilmez hale gelecek.

        Benim şahsi çözümüm bir yere gitmemek. Evden işe, işten eve (mümkün olduğunca denizyoluyla) onun dışında bir yere gideceksem de şehir dışına. Öyle ki karşı yakada oturan arkadaşım yok artık. Görüşemiyorum. Çocuğumu göndermek istediğim okulla ilgili pedagojik yaklaşımdan çok trafiği dert ediyorum. “Bir şey olsa ulaşamayacağım” diye şahane okulları eliyorum.

        İnsan arttıkça, araba arttıkça, şehir bize bir yaşam sunmaktan uzaklaşıp olan yaşamımızı tükettikçe bizden iyi bir şey olmaz. Mutsuz insanların ve mutsuz araçların, egzoz kokulu, aşırı benzin tüketimli hayatı İstanbul’un bize sunduğu. İstanbul hasta. Bizi de hasta ediyor.

        Diğer Yazılar