Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Peg Streep ‘Daughter Detox: Recovering from an Unloving Mother and Reclaiming Your Life’ adlı kitabında, çocukluğunda yeterince sevgi görmemiş kadınların eş olarak hep yanlış kişileri seçtiğini anlatıyor.

        Aşkı ve ilişkileri çok erken çocukluk yıllarında öğreniyoruz. Bebekken ve çocukken bizimle ilgilenen kişilerle kurduğumuz bağlar bize aşkı, sevgiyi ve ilişkileri öğretir. Herkes insan olmayı ve sevmeyi bir başkasından öğrenir. Yaşamımızın ilk yıllarında bize yönetilen ya da mahrum kaldığımız sevgi, dünyayla ilgili güven hissimizin temelini oluşturur. Bazen sevginin her engeli aşacağına bazen de kimseye güven olmayacağına inanan yetişkinlere dönüşür çocuklar. Terk edilmekten korktuğu için ilişkilerden uzak duran da kendini ancak bir başkası tarafından sevilip pohpohlandığı sürece değerli hisseden insan da hep çocukluğunun izlerini takip eder.

        Amerikalı bilim yazarı Peg Streep’in yeterince sevilmemiş kız çocuklarının bu eksikliğin izlerinden kurtulması ve temiz bir hayat sayfası açabilmeleriyle ilgili bir kitabını okudum. Kitabın orijinal adı ‘Daughter Detox: Recovering from an Unloving Mother and Reclaiming Your Life’. Streep, özellikle duygusal olarak olgunlaşmamış annelerle büyüyen kız çocuklarının yetişkin yaşamdaki ikili ilişkilerinden bahsediyor ve şöyle diyor:

        “Bazı sevilmemiş kız çocukları annelerinin etkisinden kurtulurlarsa geçmişi unutabileceklerini düşünürler. Annelerinin davranışlarını da bir mantığa uydurmaya çalışırlar ve bir gün annelerinin sevgisini kazanacaklarına inanırlar. En azından her şey normal olacakmış gibi yaşarlar. Diğerleriyse yardım lazım olduğunu düşünür ve terapiye giderler. Yaşantılarının onları nasıl etkilediğini anlamaya çalışırlar.”

        Kitapta çocukluğunda yeterince sevgi görmemiş kadınların eş olarak hep yanlış kişileri seçtiği ve bunun da bazı sebepleri olduğu anlatılıyor. Bu sebeplerden bazıları şöyle özetlenebilir:

        - BENZER OLANA ÇEKİLMEK:Herkes kendine en çok benzeyene çekilir. Araştırmalara göre anne babamıza benzeyen insanlarla evlenmeye meyilliyiz. Eğer size dünyanın güzel ve güvenli bir yer olduğunu hissettiren bir aileniz varsa, böyle bir eş ararsınız. Aynı duyguları hissetmeyi sağlayacak o kişi size yakın gelir. Aynı mantıkla tam tersi olan kişi de tanıdık negatif duyguları hissettiren kişiye çekilir.

        - DRAMLA TUTKUYU KARIŞTIRMAK: Sevilmemiş kişi açısından düşünüldüğünde, çocukluğu boyunca sevgiyle ilgili vardığı kanı sevgi için çalışmak, savaşmak gerektiği ve bunun kolayca elde edilmeyeceğidir. Böylece kişi öfke, acı, korku gibi duyguları kolaylıkla tutkuyla karıştırabilir.

        - NORMALLEŞTİRMEK: Hepimiz tecrübelerimizi normalleştirmek ve yaşadıklarımızı daha az acı verici olarak nitelendirmek isteriz. Sürekli aşağılanma ve kabul görmeme duygularıyla yetişen biri de bu yaşantıyı normalleştirme eğilimindedir. Bundan sonra yaşadığı ilişkide istek ve ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulmadığını fark etmeyecektir.

        - KENDİNİ SUÇLAMAK: Problemlerde asla hatayı karşı tarafta aramaz ve öncelikle kendini suçlar. Örneğin, eşle bir kavga eder ve eş derhal suçlamalara başlar. Sevilmemiş kişi derhal suçu kendinde bulur, yanlış zamanda konuyu açtığı için, yorgun olduğunu bile bile konuşmak istediği için mesela. Suçlanmaya alışık olduğu için kendini suçlayacak partnerler bulmakta hiç zorlanmaz.

        - KENDİ FİKİRLERİNE GÜVENMEZ: Kontrolcü ve duygusal olarak uzak duran annelerin çocukları her şeyin en iyisini bilenin anne-baba olduğunu zannederek büyürler. Böylece ileride de kendi duygularına ve hislerine güvenmezler.

        - MUHTAÇLIĞININ KAYNAĞINI GÖREMEZ: Geçmişinin onun şu anki hareketlerini ne denli etkilediğini ve onun davranışlarını kontrol altına aldığını anlayana kadar ilişkilerinde sağlıksız davranışlar sergilemeye devam eder. Hiç yaşayamadığı sevgiyi aramaktan vazgeçmez.

        - SAĞLIKLI BİR İLİŞKİ MODELİNDEN YOKSUNDUR: İkili bir ilişkide sağlıklı rutinlerin nasıl olduğunu bilmemesi ve dolayısıyla da hayal edememesi durumundan dolayı bu noktada eksik kalır. Sağlıklı bir ilişkinin nasıl olması gerektiğine dair bir rol modeli bulunmadığı için bunu yaratacak becerisi de eksik kalır.

        SON OLARAK

        PegStreep’in yazdığı belirtilerle ilgili umutsuzluğa düşmeye gerek yok. Çünkü bu, her ne kadar insana ferahlık veren bir kitap değilse de dönüşümün mümkün olduğunu ve kişinin yetişkinlik hayatında göstereceği bilinçli bir gayretle sevilmemiş çocukluğunun izlerinden kurtulabileceğini de öğütlüyor...

        Böyle bir arayış içinde olanlar için de mükemmel bir çağdayız aslına bakılırsa; birazcık araştırmayla kişisel gelişimin binbir yolundan birini seçmek mümkün...

        **********

        BEN YANARIM YAVRUMA, YAVRUM YANAR YAVRUSUNA

        Sevgi, varlığı ve yokluğuyla bizden sonraki nesilleri ciddi bir biçimde etkileyen bir kavram. Deneyimsel oyun terapisini kuran Byron Norton bundan birkaç sene önce seminer için geldiği İstanbul’da aklımdan hiç çıkmayan bir şey söylemişti: “Ebeveynlik yapma biçiminiz sizden sonraki 5 nesli etkileyecek...”

        Çocuklarını yeterince sevememiş anne-babalar varsa da dünyada bir o kadar, belki daha fazla da çocuklarını gözünden sakınıp pamuklara sararak sevmiş anne-babalar var. Aile dizimi denen bir yöntemin mucidi olan Berth Hellinger’in ‘Sevgiyle Yükselmek’ (Kaknüs Yayınları) isimli bir kitabı var. Kitapta bir de ana-babadan çocuğa, çocuktan da onun çocuğuna geçen sevginin ifadesi olan, Alman şair Boerries Münchhausen tarafından yazılmış bir şiir var. Çok sevdim, paylaşmak istedim.

        Babamın bana sevgiyle verdiğini Ona tam olarak geri veremedim çünkü

        Bir çocuktum henüz, hediyenin değerini anlamayan

        Büyüdüğümde ise artık yetişkindim

        Pek de yumuşak olmayan

        Şimdi oğlum büyürken

        Onu herkesten çok seviyorum ve babamın bana verdiklerini aktarıyorum

        Ama biliyorum ki, ona verdiklerimi bana geri vermeyecek

        Çünkü o da bir erkek, tıpkı benim gibi

        Kendi çizdiği yolda ilerleyecek

        Bana olan borcunu torunuma aktarırken

        Onları izleyeceğim, özlemle ama kıskanmadan

        Nesiller boyu oynanan bir oyun bu

        Büyükler küçüklere doğru atacak altın topu

        Küçükler dönüp bakmayacak geriye doğru

        Diğer Yazılar