Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen haftalarda yayınlanan çocuk istismarına dair haberler işte bunlardan. Birincisi Bingöl'de uzman çavuşların tecavüzüne uğrayan 16 yaşındaki E.A., diğeri ise kaldığı okulun yurdunda öğretmeni tarafından tecavüz edilen 14 yaşındaki A. hakkındaydı...

        Ülkemizin yakın tarihine bakıldığında E.A. ve A. gibi çocuk istismarı haberlerinin sıklıkla karşımıza çıktığını görüyoruz. Bundan daha üzücü hiçbir şey olamaz gibi geliyor bana. Çocuklara yönelik cinsel istismar rakamları her yıl bir öncekine göre daha da artarak çıkıyor karşımıza. Bizimki gibi "aile değerlerine, namusa, ahlaka" bu kadar değer verirmiş gibi yapan bir toplumda bu sayıların çokluğu bahsi geçen değerlerin hakikat olarak değil de sadece etiket olarak var olduğu kuşkusunu salıyor yüreğimize.

        "Yaşamın devamının güvencesi demek olan çocuklar, bizzat insanlar tarafından, tarihin her döneminde en kötü muamelelere maruz bırakılmış, her biçimde istismar edilmiş ve edilmeye devam etmektedir" diye yazıyor Prof. Sedat Topçu "Cinsel İstismar" başlıklı kitabında. İşin en acıklı yanı cinsel istismarın en hızlı artan ve fakat en az bildirilen şiddet suçu olmasında...

        Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2006'da yapılan bir çalışmada tüm dünyada yaklaşık % 20 oranında kadının ve % 5-10 oranında erkeğin çocukluğunda cinsel istismara uğradığı öne sürülüyor... Cinsel istismar suçlarının en iyi ihtimalle % 20'sinin rapor edildiği düşünülüyor.

        *

        İSTİSMARCININ KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

        Peki, çocuk istismarcıları nasıl insanlar? Sedat Topçu'nun kitabında istismarcılara dair şu kişilik özelliklerinden bahsediliyor: "Yalıtılmışlık, yalnızlık ve aşağılık duyguları içinde olan, içe dönük, düşük kendilik değerine sahip, duygusal yönden olgunlaşmamış, kendi yaşlarına uygun kişilerle ilişki kurmada güçlük çeken insanlar."

        Bu konuda yapılan kısıtlı çalışmalar çocuklara yönelik cinsel istismar suçu işleyenlerin kendilerinin çocukluk döneminde böyle bir tecrübe yaşamış olma ihtimallerinin çok yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

        *

        ÖNLEYİCİ EĞİTİM

        Cinsel istismara maruz kalan çocukların çoğunluğu yaşadıklarını kimseye anlatmıyor; anlatsa da kendilerine nasıl yardım edileceğini bilmiyorlar. Sedat Topçu cinsel istismarı azaltmanın en iyi yolunun önleyici programlar oluşturmaktan geçtiğinin altını çiziyor.

        Buna göre çocuğun, istismarın nasıl bir şey olduğunu bilmesi ve böyle bir durumla karşılaştığında, en başında bir yakınına veya güvendiği bir kimseye durumu anlatmasının öneminden bahsediyor. Çocuğun kendisine yapılan cinsel amaçlı bir dokunmayı diğer dokunma biçimlerinden ayırabilmesini sağlayacak biçimde bilgilendirilmesinin ve bu gibi davranışlara "Hayır" demeyi öğrenmesinin gerekli olduğunu belirtiyor.

        Ayıp, günah, aman kimse bilmesin şeklindeki eğilimle çocuk tarafından saklanılan istismar, bu davranışın sönmesine değil artmasına yol açıyor. Yaptıklarının ortaya çıkacağı korkusu, istismarcıları yaptıklarından caydırabilir. Bu da çocukların kendilerine yapılanları gizlemeyip güvendikleri kişilere anlatmasını sağlayan bir eğitimle mümkün ancak.

        *

        KÖR, SAĞIR, DİLSİZ ÜLKEM, SİLKİN ARTIK

        Bir yaranın saklanarak, gizlenerek iyileşmesi mümkün değil. Çocuk cinsel istismarı konusu bilgisizliğin ve sözde ahlak çerçevelerinin arkasına saklanacak bir konu değil artık. Bu konudaki rakamların insanı ürperttiği ülkemizde bu konunun üzerine cesaretle gitmenin ve bununla savaşmanın yollarını bulmanın zamanıdır artık. Kör, sağır, dilsizi oynamanın vakti çoktan geçti.

        *

        BİLDİRİLEN RAKAMLAR

        Adalet Bakanlığı verilerine göre; çocuklara karşı işlenen cinsel taciz, saldırı ve istismar suçlarıyla ilgili davaların son üç yıldaki sayısı şöyle:

        2009 yılında 13 bin 812

        2010 yılında 17 bin 241

        2011 yılında 18 bin 334

        Diğer Yazılar