Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİZİM evde anne demek, görev insanı demek. “Uzay, çorabını giy... Uzay, dişini fırçaladın mı? Uzay yemeğinle oynama...” Ama çocuk bu; çorabını giyerken de, dişini fırçalarken de, yemek yerken de hep oyun oynuyor... Fıtratında var! Onun kafası oyunla çalışıyor, benimki yapılacaklar listesiyle meşgul...

        *

        İstanbul’un bir yakasında oturup diğer yakasında çalıştığımdan ve bu şehirde bir yerden bir yere varmak her daim bir mukavemet sınavına benzediğinden bitmeyen bir “yetişme telaşı” içindeyim... Sabahları özellikle, evdeki sistem tıkır tıkır işleyecek ki makul bir saatte gazeteye varabileyim. Uyanma, kahvaltı ya da eskisinden çok daha uzun sürmeye başlayan Uzay’ın giyinmesi faslı biraz sarkınca dakikada 5 kere “Hadi” derken buluyorum kendimi.

        Geçenlerde yine ben “hadi”lerken, Uzay pantolonunu kafasına takmış evde koştururken, benim ses tonum artık yavaş yavaş asabiyete bağlarken acayip soru sordu oğlan: “Anne, sen neden hiç gülmüyorsun?” Kafamdan aşağı kaynar su dökülmüş gibi oldu...

        *

        Çocuk, insana hiç beklenmedik anlarda ve açılardan ayna tutan; bu şekilde kendisiyle ilgili fark etmediği gerçeklikleri “dan” diye yüzüne vuran bir yaratık... (İyi ki öyle!)

        *

        Bir durdum. Düşündüm. Gülmüyor muyum, gülmüyorum gerçekten... Sürekli otomatik pilota takılmış uçak gibi, “yedir, içir, giydir, evden çık, okula bırak, deniz otobüsüne yetiş” planımı uygulamaya çalışıyorum. Bu sırada türlü şebekliklerle kendi kendine eğlenen, beni de eğlendirmeye çalışan Uzay’a “Hadi” diyorum. Hiçbir zaman geçmeyecek bir acelenin içinde, muhtemelen pek de sevimli olmayan bir ifadeyle...

        Hal böyle olup da Uzay kafamdaki ampulü yakınca kendimden sıkıldım. Bütün gün bunu düşündüm. Çocuk nasıl emzirilir, doğum nasıl en doğal olur, yemeğin en sağlıklısı nasıl yapılır, çocuğa duygularını ifade etmesi konusunda nasıl destek olunur konularına kafa yorarken çok önemli bir noktayı unutmuşum; farkına vardım. Sağlık, organik, rutin, montessori filan tamam da nihayetinde bu çocuk mutlu bir insan olsun değil mi tüm isteğim. Mutlu çocuk ancak mutlu anneden yetişir. Mutlu anne de yapılacaklar listesinin arasında komikliklerin farkına varabilecek; arada bir kafayı listeden kaldırıp kakara kikiri gülebilecek anne değildir de nedir?

        *

        Akşam eve gidince, Uzay’a bir açıklama yaptım. “Benim kafam bazen çok dolu olabiliyor, o doluluğun içinde gülmeyi unutuyorum” dedim ve ondan yardım istedim. “Gel beraber gülme oyunu oynayalım ve sen bana unuttuklarımı tekrar öğret” dedim. Gülüyormuş gibi yapmaya başladık beraber. Çocuk işte, Uzay hemen mış gibiyi gerçeğe çevirdi ve gerçekten kahkahalarla gülmeye başladı; o güldükçe ben de güldüm. Güldükçe neşelendik, neşelendikçe daha kolaylaştı yapılacaklar listesi. Ertesi sabah da, ertesi akşam da aynı şekilde geçti.

        *

        İçimdeki otomatik pilota bir “Dur” demeye karar verdim; planlar dakikası dakikasına işlemeyebilir; deniz otobüsü kaçırılabilir, kahvaltı uzayabilir. Gülen bir anne olmaktan, oğlumun komikliklerini paylaşmaktan daha değerli değil ya...

        Diğer Yazılar