Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PAPUA Yeni Gine’de yaşayan Baining halkı varmış. Avcı ve toplayıcı bir yapıya sahip olan, az nüfuslu bu topluluk 1900’lerin başlarından beri birçok antropolog tarafından incelenmiş ve dünyanın en sıkıcı topluluğu oldukları, hatta haklarında incelenecek konu bulmanın bile zor olduğu ifade edilmiş. İşte bu Baining insanları, bir ebeveyn olarak iyice bilmeniz, tanımanız ve asla onlara benzememeniz gereken bir kültüre sahipler. (Eğer onlardan değilseniz tabii ki; yoksa kendi içlerinde onlar da mesut bir şekilde yaşayıp gidiyorlardır elbette.)

        Bu topluluğu dünyanın diğer taraflarındaki insan gruplarından ayıran en önemli özellik, yaşamlarında “oyun”a yer vermemeleri... Bir Baining insanı sabah kalkar, yatakta çocuğuyla tepişip oynaşmadan koşarak kahvaltı hazırlar; kahvaltı görev bilinciyle ve ciddi ifadeyle tüketildikten sonra büyükler büyüklere göre olan işlere, küçükler ise küçüklere göre olan işlere koyulurlar. Baining insanları için asıl olan “iş”tir. Gün içinde birbirleriyle olan iletişimleri de yetişilecek yerler, yapılacak işler, hazırlanacak olan yemekler hakkındadır. Birbirlerini gıdıklamaz, banyo yaparken dışarı su sıçratmak suretiyle annelerini ıslatmaz, komik surat ifadeleri yaparak dans edilmesine izin vermezler. Baining’ler “oyun”u hayvanca bir davranış biçimi olarak kabul ettikleri için böyle yapıyorlar.

        Böyle anlatınca bizim büyükşehir insanına benzemediler değil hani... Hatta bana atalarımdan birinin Baining’lere dayandığını düşündürecek benzerlikleri de yok sayamayacağım. Bana bunu düşündürten şeyi aralık ayında “Anne, neden hiç gülmüyorsun” yazımda anlatmıştım. (O yazıdan sonra Baining tarafımı törpülemek adına birçok adımlar attım. Oyuncu bir anneye dönüşmedim ama en azından gündelik zorunlulukları daha eğlenceli hale getirmeye çabalıyorum.)

        Aslında bu yazıda ne Baining insanlarından ne de kendimden bahsetmek niyetim. Bu yazının konusu oyun. “Çocuk oyunu” dediğimiz, küçümsediğimiz, yaş aldıkça uzaklaşmamız gerektiğini hissettiğimiz bu kavram, hem çocuklar hem de yetişkinler için hayati önem taşıyor.

        İnsan beyni, özellikle en büyük oranda gelişim gösterdiği çocukluk çağlarında yeni öğrendiği her şey için ödül özelliği taşıyan “dopamin” hormonunu (keyif ve mutluluk veren bir hormon) salgılıyor. İşte çocukların oyundan kopamamalarının, izin verildiği, ekranlarla ya da tasarlanmış programlarla doldurulmadığı sürece oyun oynamalarının sebeplerinden biri de bu hormon. Tabiat ana oyun oynayan, bu esnada gelişen zihni dopaminin hazzıyla ödüllendiriyor. Çocuklar, oyun vasıtasıyla hata yapmayı, yenilgilerle başa çıkmayı, zafer kazanmayı, keşifler yapmayı, öteki insanlarla bir arada yaşamayı, duygusal hallerini regüle etmeyi öğreniyorlar.

        Bahsettiğim belli kuralları olan, illa şu kıyafetlerle, şu sahada ya da şu talimatlara göre oynanan oyun değil. Kendiliğinden gelişen, kuralları çocukların koyduğu, doğru cevap ya da çözümlerin olmadığı oyun. Oyun oynamayan çocuklar, yetişkinlik hayatlarında akademik başarıya sahip olabilseler bile problem çözme becerileri, insan ilişkileri, ani değişen durumlara adapte olabilme yeteneklerinde geride kalıyorlar. Öyle ki Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’ne (NASA) bağlı JPS biriminde çalışacak mühendisler işe alınırken, adayların notları ve okul başarılarından çok oyunculukla bağlantılı yaratıcılık becerileri sınanıyor.

        Yetişkinlerde yeni bir şey öğrenmek, sevdiğin bir projede çalışmak, seyahat etmek, bahçe işleriyle uğraşmak, yeni bir dil öğrenmek, doğada dolanmak gibi şeyler oyun yerine geçiyor ve tıpkı çocuklarda olduğu gibi beyinlerinde dopamin salgılanmasına yol açıyor. Her şeyi olup (makul bir işi, evi, ailesi, sağlığı) yine de hayatından zevk almayan, bir şeylerin eksik olduğundan şikâyet eden bir yetişkin görürseniz bilin ki onun hayatında oyun yok. İşte bu yüzden hazır havalar da düzelmişken ekranları kapatıp oyuna dalalım. Baining’leri de ibret olarak aklımızın bir tarafında tutalım.

        Not: Bu arada belirtmekte fayda var; oyun=oyuncak demek değil... “Çok oyuncak aldığınız için çocuğunuz çok oyun oynamayacak. Hatta aldığınız her oyuncakla onun dikkatini biraz daha dağıtacaksınız” diyor konunun uzmanları. Oyuncak ne kadar basit olursa, oyun da o kadar güzel oluyor. Taş, sopa, kum, deniz kabuğu ile oynanabilecek açık hava oyunları, çocuklar için en faydalı olanlar.

        Diğer Yazılar