Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KLİŞE sorular serisinde son raunda geldik. Bir süredir görüşmediğim kim varsa karşılaştığımızda kaşla göz arasında bu soruyu soruyor? “İkinci çocuğu düşünüyor muyum?” Bu sorunun tek cümleyle verilebilecek bir cevabı yok bana göre. O yüzden soran kişiden ortalama yarım saat sürecek bir cevabımı dinleme süresi talep etmeden başlamıyorum konuşmaya... Cevabı gerçekten merak etmiyorsa karşımdaki, geçiştiriyorum bir güzel.

        *

        Başkalarında nasıldır bilmiyorum ama benim için dünyaya bir çocuk getirmek, çok büyük bir karar. Bu kararın arkasında kontrol edebildiğim ve edemediğim onlarca değişken var. Kaderci bir insan değilim; “Sen doğur; o nasıl olsa doyar” tarzında bir düşünüşe de meylim yok. Olay sadece doğurmakla ve sonra da doyurmakla sınırlı değil bana kalırsa; çok daha çetrefilli.

        *

        Şehir faktörü: Bu şehirde çocuk büyütmek çok zor arkadaş... İsterdim ki yüzülebilecek kadar temiz bir denizin kıyısında, kapımı açtığımda asansör koridoruna değil bahçeye adım attığım bir mekânda olayım. Oysa sabah 8’de başlayan ve bitmeyen bir inşaat gürültüsü; pusetle gezmenin arazide dolaşmak kadar zor olduğu kaldırımlar; bir yerden bir yere varma amacı güttüğünde seninle beraber hareket halinde olan milyonlarca insan ve onların hiç durmadan egzoz salan arabalarıyla dolu bu şehir. Çok kalabalık, çok gürültülü ve insana hiç acıması yok. Bu şehirde yaşarken, evimle işim arasında gidip gelişim günde 3 saatimi alırken, gözümün gördüğü yer günbegün yeşilden fakir, betondan zengin bir duruma evrilirken bir bebek daha yapabilir miyim acaba?

        *

        “Aşırı annelik” faktörü: Uzay doğduğunda garip bir hale bürünmüştüm ben. Yemeyip, içmeyip, uyumayıp, bir an durmayıp hep onunla ilgilenmem gerektiğine emindim. Bu konuda yardımını kabul ettiğim insanların sayısı 3 civarında, onlardan almayı kabul ettiğim yardımın miktarı ise kesinlikle yetersizdi. Ben uyutmalıydım Uzay’ı, ben yedirmeli, ben banyo yaptırmalıydım... Uyandığında ilk beni görmeli, uyanık kaldığı anları hep benimle geçirmeliydi.

        Uzay’ı babama 1 saat bırakıp da biraz dışarı çıkmaya razı olduğumda doğumdan sonra 18 ay geçmişti. Beni içine alan bu “aşırı annelik” durumunun çözülmesi 2.5 sene kadar aldı.. Aşırı annelik, aşırı enerji gerektirdiği için çok yorulmuştum; çok yorgunluk bende sinir yapıyordu. Velhasıl aynı döngüye bir daha girer miyim; bilinçli olarak girmediğimi farz edelim, bu sefer de ilk çocuğuma verdiğim enerji, zaman, ilgiyi diğerinden sakındığım için vicdan azaplarında yanar mıyım bilemiyorum.

        *

        Ekolojik ve politik faktör: İklim değişikliğine karşı çok acele radikal önlemler alınmazsa 2030 yılına geldiğimizde küresel sıcaklıkların tehlikeli 2 derecelik ısınma sınırını aşacağı, birçok farklı bilim dalı tarafından teyit ediliyor. Ekolojik endişeler bizim ülkede birtakım şımarık, marjinaller (başka işleri olmadığı için kafayı taktıkları ve teknolojinin nimetlerini reddederek gericilik yaptıkları) bağlamında değerlendirilse de kazın ayağı öyle değil.

        Kanadalı gazeteci, yazar ve aktivist Naomi Klein’ın ifade ettiği şekliyle: “İklim değişikliği geleceğe dair bir sorun olmadığı gibi, durdurulması da teknik çözümlerle ya da uluslararası müzakerelerle ilgili değil. İklim değişikliği, nedenleri ve ortaya çıkış biçimleri açısından, savaş ve çatışmalarla, ırkçılık ve şiddetle, yoksulluk ve eşitsizliklerle, iş cinayetleri ve kitlesel göçlerle, işsizlik ve güvencesizlikle iç içe.” Bu ifade fazla sofistike diyorsan kısası da şöyle: “Yetişkinlik çağına geldiğinde dünyada herkese yetecek içme suyu olacak mı diye bilmezken bir çocuk daha doğurur musun?” Doğurur muyum? Önce doğurduğumu Mars’a kolonisine yazdırma çalışmaları yaparım sanki...

        *

        Gerçek şu ki, zaman zaman benim de bütün bu düşünceleri bir kenara bırakıp “Aman da ne güzel, mis gibi yeni doğmuş bebek” diye bıcırlandığım; hormonlarımın emirlerini neokorteksinkilerden daha fazla algıladığım oluyor. Şehirli, fazla okuyan, fazla trafiğe maruz kalan tarafım mı baskın gelecek yoksa “asıl görevin soyunun devamı” diyen tabiatım mı daha biraz vaktim var; ben de bekleyip göreceğim sanırım.

        Diğer Yazılar