Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu aralar canı sıkkın, ülkeyle ya da kendiyle ilgili dertli olan kimi görsem şunu söylüyorum: “Olimpiyatları seyret...” O kadar güzeller ki! Gencecik çocuklar, kızlar, sporun binbir dalında, heyecanla, gururla, derece yaparlarsa gözyaşlarıyla hayat dersi veriyorlar; başka tarafa bakmaya gerek yok bu aralar.

        Okçulukta Mete Gazoz ve Yasemin Ecem Anagöz, ikisi de 17 yaşında temsil ettiler bizi Rio’da. Mete okçuluğa doğru şekilde hazırlanabilmek için yüzme (sırt kasları), piyano (sağ-sol beyin eşitlemesi) ve basketbol (refleksleri güçlendirmek için) çalışmış senelerce. Onlarla aynı yaşta bir de Tutya Yılmaz var. Olimpiyatlara katılan en genç Türk atlet. Henüz 10 yaşındayken ilk lisanslı yarışmasında Türkiye şampiyonu olmuştu. Tutya’nın ismi sizi yanıltmasın, yabancı değil; Ordu Mesudiyeli 17 yaşında bir genç kadın. Bu yaşta olimpiyat sporcusu olabilmek ne büyük gurur.

        Potanın Perileri var; A Milli Kadın Basketbol takımımız. 16 Ağustos akşamı İspanya’yla çeyrek finalde oynayacaklar. Hepsi pırıl pırıl, gayretli, Türkiye’nin aydınlık yüzleri. Candan Erçetin’le beraber bir klip çekmişler; gözlerim doldu izlerken. İşte dedim; ben ülkemi burasından görmek istiyorum, böyle görmek istiyorum, böyle gençler olsun istiyorum. Onlara bakan kız çocukları imrensin, onlar da basketbolcu olmak istesin. Kızlar bale, erkekler futbol sarmalından çıksın istiyorum.

        Cimnastikçileri seyrediyorum. Havada üç taklalar, pervane gibi kendi etrafında dönme, tek kol üzerinde amutta hop hop hoplama... Kendime bakıyorum; benimki de vücut. Günde ortalama 8 saat yatay, 14 saat civarında da oturur vaziyette kullandığım; onunki de vücut; o havada üçlü salto yapıyor. Bu nasıl bir beden kontrolü, nasıl bir farkındalık derecesi? Hani biz uğraşıp duruyoruz ya “anda kalmak”, “şimdi”yi hissetmek, zihnimizi geçmiş ve gelecekten arındırmak için. İşte o çocuklar bu işi çözmüşler. Andalar, bedenlerindeler, nefeslerindeler... Sadece bedenlerini değil, zihinlerini, ruhlarını da şekillendirmiş yaptıkları spor.

        Oğlum için hiçbir başarı hedefim olmadı hayatta, ama içten içe onun da bir sporcu olmasını çok istediğimi fark ediyorum. Neye kabiliyetliyse, neyi seviyorsa o dalda olsun. Yeter ki bir sporcu olarak geçirsin gençliğini. Çocuklara kazandırabileceğimiz daha iyi ne var? Bedenine iyi bakıp, onu gidebileceği en uç sınırlara kadar zorlayıp mucizelerini yaşamak insan evladının bu hayatta elde edebileceği en büyük hediyelerden değil mi? Takım ruhu, gurur, dünyanın en iyi sporcularıyla bir arada olmak vs. de cabası.

        Spora yapılan yatırım, sporcuya yapılan yatırım bir ülke için en akıllıca olanlarından. Bizde eksik. Türkiye’ye hiç uğramamış bilmem nere asıllı, bilmem nerede yaşayan ama olimpiyatlarda göğsünde Türk bayrağını taşıyanlar var mesela; bu eksiği bir nebze örtermiş gibi yapmak için. Bir olimpiyatlık onları kiralamak yerine bu toprakların çocuklarının sporla bağı güçlendirilse daha iyi değil mi? Bir mahalleye olimpik havuz yapılsa, Anadolu’daki kabiliyetli çocukları bulup seçecek, onları sporla tanıştıracak ekipler olsa, okullarda, şehir düzenlemelerinde spora daha çok imkân verilse şahane olmaz mı?.. Çocuğuna, çocuğun bedenine yatırım yapılınca, onu bir disiplin içinde büyütünce o çocuk Rio’lara gidip gelince kendi gibi onlarca çocuk yetiştirilmesine katkıda bulunur bir zaman sonra. Devşirme sporcuya yaptığın yatırım havaya uçar gider...

        İster madalya alsınlar, ister almasınlar gençlerimiz çok güzeller, olimpiyatlar çok güzel... Biz ülke olarak sporcu üretebilen bir yerde değiliz; bu konuda çok eksiğimiz var. Neyse şimdilik eksiklere değil tamlara odaklanalım; bu akşam 20.30’da Potanın Perileri’nin maçını seyredelim ve oturduğumuz yerden totem yapalım yarı finale çıksınlar diye... Sonra da nasıl daha çok çocuğumuz sporcu olur diye düşünelim, belki üretmeye de başlarız zamanla...

        Diğer Yazılar