Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Uzun zaman oldu. Unutmuşum doğumun güzelliğini. Bundan birkaç sene önce doula eğitimi alırken ve bu eğitim kapsamında doğumlara girerken bu konuda çok daha fazla düşünüyor, yazıyordum... Zaman geçti. Şimdi çok tatlı bir vesileyle tekrar hatırladım... Geçen hafta hala oldum. Kardeşimin kızı minik Maya’nın dünyaya geliş sürecinde kardeşim ve eşi Müge ile birlikteydim.

        Maya, hayat şartları gereği buradan çok uzak bir ülkede dünyaya geldi. İklimi, lisanı, kadına ve doğuma yaklaşımı bizimkinden farklı bir ülkede. Alışveriş merkezlerinin, plazaların, tiyatroların, kütüphanelerin kapılarında çantaların aranmadığı bir ülkede...

        (Meğer biz hiç durmadan güvenlik kontrolünden geçmeye epeyce alışmışız. Bu kontroller olmayınca sanki kapıda karşılayan kimse yokmuş gibi hissettim. Elimi kolumu sallaya sallaya dolaşabilmeyi yadırgadım epeyce... Ne garip şeylere alışıyor, ne garip şeyleri yadırgıyor insan; bitmeyen güvenlik kontrolleri de olabiliyor bu, inşaat gürültüsü de, doğumun aşırı tıbbileşmesi de... İçinde oturduğu suyun yavaş yavaş kaynadığının farkında olmayan kurbağa gibi rahatça oturuyoruz biz de ısınan suyumuzun içinde...)

        *

        Bizdeki sezaryen rakamları malum. Büyük şehirlerde neredeyse normal doğum yapan kalmadı gibi... Kadınlar bedenlerinden uzaklaştıkça tıp dünyası doğumun illaki kendi müdahalesiyle gerçekleşmesi gerektiğine inandı. Ama dünyanın geri kalanında böyle değilmiş. Gördüm. Birkaç başlıkta aktarmak gerekirse:

        Mekân faktörü: Yeğenimin doğumu için hastaneye gittiğimizde bizi bir odaya aldılar. Doğuma kadar olan zamanı, doğumu ve doğum sonrasını aynı odada geçirmek anne adayı açısından büyük bir konfor. Önce odada sancı çek, doğum yaklaşınca da doğumhaneye geç modelinde yürüyen bizdeki sisteme göre çok daha pratik ve anneye saygılı...

        Doktor faktörü: Müge’nin gebeliğini takip eden doktor, doğum boyunca hiç ortalıkta görünmedi. Onun yerine bir ebe ve bir hemşire gün boyunca sık aralıklarla gelip ilerlemeyi kontrol ettiler. Bir patoloji gerçekleşmediği için doktor o gün hiç uğramadı.

        İnsan faktörü: Yabancı bir ülkede doğum yapan insan yabancılık çekmekten çekinir değil mi? Hemşireler ve ebeler o kadar nazik, o kadar ilgiliydiler ki hiçbir sıkıntı yaşanmadı bu konuda. Elbette bu kişiye olduğu kadar çalışma şartlarına da bağlı bir değişken; aynı anda 20 yere birden bakmaları gerekmediği, makul saatler arasında çalıştıkları ve hak ettikleri kadar ücret aldıklarını tahmin etmek güç değil.

        Sabır faktörü: Doğumu kendi ritmine bırakmazsanız ve bir yarışmaya döndü- rürseniz o zaman tıbbi müdahalelere de gün doğar. Maya’nın doğumu, öngörülen doğum tarihinden günler sonra gerçekleş- ti. Bu gecikme sırasında ne tıbbi personel ne de kardeşim ve eşi acele etmediler. Beklemekte bir sakınca görmeyip, vakit verip güvendiler... Ayrıca doğum eğitimleri sırasında anne ve baba adaylarına sancılar başladıktan sonra mümkün olduğunca uzun süre evlerinde kalmaları, hastaneye gelmekte acele etmemeleri de söylenmişti.

        Bütün bu pozitif tutum ve davranışlara rağmen hastane doğumunun tüm rutinlerinden de uzak kalındığı söylenemez... Sık sık muayene, arada bir odada biriken kalabalık gibi ufak tefek etkenlerden kaçacak bir yer olmayabilir dünya üzerinde...

        *

        Velhasıl, şimdi benim dünyama çok sevilecek ve hakkında endişe edilecek bir can daha katılmış oldu... Kapılardaki güvenliklerin, inşaat gürültülerinin, adaletsizliklerin yerini elini kolunu sallayarak dolaşmalara, kuş seslerine, hakkaniyete bırakmasını dilemek için bir sebep daha doğdu bana... Ve onun vesilesiyle doğum nasıl bir şeydi, nasıl da güzel bir mucizeydi kendi haline bırakıldığında, onu tekrar hatırlamış oldum... Şükür!

        Diğer Yazılar