Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Babalar alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır” diyor kitabın arka kapağında; iddialı ve içli bir tınısı var bu ifadenin benim için. Neredeyse karşı konulmaz. Hasan Ali Toptaş’ı daha önce okumuş, sevmişim o yüzden hiç tereddüt etmeden alıveriyorum kitabı, ‘Kuşlar Yasına Gider’e başlıyorum uzun bir seyahatin arifesinde...

        Bu bir baba oğul öyküsü, bir yol öyküsü; iki şehir arasında gidip geli- şin ve başka bir yöne doğru (ölüme) mutlak ve sükûnetli bir gidişin öyküsü... Hepimizin bildiği, hepimizin ötekinden farklı bir şekilde yaşadığı bir hikâye aslında; hangimiz bir sevdiğimizi kaybetme yoluna girmedik ki hayatta?

        Peki herhangi biri anlatsa bu kadar etkileyici olur muydu? Olmaz. Hasan Ali Toptaş’ın ya da daha genel başlığıyla edebiyatçının alamet-i farikası bu işte. Hikâye anlatabilen ile hikâye anlatamayanın farkı da bu... Bakış açısının ve dilin zengin melodik yapısının sayesinde ölüm gibi ağır, sevimsiz bir konu bile bir iyilik bulutunun filtresinden geçip ulaşıyor okuyucuya...

        EN KIYMETLİ YÖNÜ MERHAMETİ

        Yazarın en becerikli olduğu konulardan biri okuyucusunu ortamın içine katabilmek. İki şehir arasında gidip gelen romanın baş kişisiyle birlikte dinliyorum arabasında çalan türküleri. Arabanın peşinde bir görünüp bir kaybolan beyaz atı görüyor; eniştenin telefonu at kişnemesiyle çaldıkça sinir oluyorum. Evin kapısının önünü saran erik ve asma dalları her gelen misafirle havaya kaldırıldığında, kapıdan girebilmek için, ben de onları hissediyorum sanki salkım saçak.

        Romanın en güzel, en kıymetli yönü merhameti.. Meğer özlemişiz içinde kötü adam olmayan, üçkağıt- çılık, yalan dolan, tehdit, metazori, ötekiler olmayan yaşam ihtimallerini; kitabı okurken anladım... Saf iyilik sanki kelimelerden akan; aidiyet, sadakat, özveri, samimiyet, dayanışma...

        Nesli tükenmekte olan bir türün tekrar hayat bulduğuna şahit olmaya benziyor, bende uyandırdığı hisler.

        SICACIK ANLATIYOR

        Edebiyat işte, bu haliyle kaybettim sandıklarını, unuttuklarını, umutsuzlandıklarını temize çektiriyor insana. Toptaş’ın kelimeleri ağırları hafif, karanlıkları aydınlık, sessizliği ise elle tutulabilir kılıyor. Büyücülük yapıyor ve bir adamın babasının yavaş yavaş ölümünü nasıl oluyorsa işte, sıcacık anlatıyor. Ben de böyle öleyim vakti geldiğinde, dedirtiyor insana...

        Kitabın ismi de ‘Bu Dağlar Kömürdendir’ isimli türküden geliyor:

        Bu yol Pasin’e gider

        Döner tersine gider,

        Şurada bir garip ölmüş

        Kuşlar yasına gider.

        PENTAGRAM AKUSTİK

        Geçenhafta sonu Pentagram’ın Akustik albümü vesilesiyle verdiği konserlerden birindeydik... Çoluk çocuk. İşin güzel tarafı da buydu aslında: 6 ve 7 yaşlarında 3 çocuğu hayatlarının ilk canlı konserini izlemeye götürmek...

        Günler önceden başladık konuşmaya. Uzay’la pazarlıklar yaptık. Konser geç vakitteydi. Uzay’ın normal uyku saatini kat kat aşacaktık, konser günü öğlen uyuması gerekliydi ki akşam rahat edebilsin. Olmadı tabii. Az uyku ve çok heyecanla birlikte çıktık yola...

        Pentagram 30 yıllık bir grup. Sevgili Hakan Utangaç ve Tarkan Gözübüyük bizim grupla bire bir bağımız; aile dostlarımız. Son albümlerinde önceki senelerdekinden farklı olarak akustik tarzı benimsemeleri ve konser mekânı Volkswagen Arena’nın da çocuk dostu oluşu bizim çocuklu hayatımıza adapte olabilmeleri açısından pek keyifli oldu. Uzay’a (babasının arkadaşı olan) rock yıldızlarını canlı izleme imkânı sundu...

        Bizim 120 cm’lik rockçılar hem tezahüratları hem şarkılara eşlik edişleri hem de coşkularıyla çevremizin ilgi odağı olmakta gecikmediler. Herkes “Pentagram” diye bağırırken Uzay’ın “Hakiiii” diye bağırması, birkaç şarkılık heyecandan sonra kucağımızda uyuyakalmaları, Anatolia çalarken uyanıp eşlik edip sonra tekrar uyumaları gerçekten çok eğlenceliydi...

        SAYGI ODAKLI EBEVEYNLİK

        Son olarak bir de geçen hafta katıldığım Şiddetsiz İletişim Derneği, Happynest ve HTHayat ortak çabasıyla ger- çekleşen ‘Saygı Odaklı Ebeveynlik Çalışması’ var. Amerikalı Şiddetsiz İletişim Eğitmeni Sura Hart tarafından verilen eğitimde, yine, yeniden iletişimin lakırdıdan değil de kalp kalbe bağlantıdan, ötekinin halini anlamaktan, davranışın arkasındaki ihtiyacı görebilme yeteneğinden oluştuğunu hatırladık.

        Sura yumuşacık tavrı ve iletişim konusundaki becerisiyle eğitime katılan tüm ebeveynlerin içine su serpen, aynı zamanda yol gösteren ipuçlarını hatırlattı... Aldığım notlardan bazıları şunlar:

        Hepimiz ailemizi seviyoruz, saygı duyuyoruz fakat bunu davranışa nasıl dökeceğimizi bilmiyor olabiliriz...

        Düzenli aile toplantıları yaparak aile için önemli olan şeyleri konuşmaya ve birbirimizi dinlemeye zaman ayırırsak eğer sorumluluğu tüm aile üyeleriyle paylaşmış oluruz. Bu toplantılarsa sadece sorunlara değil, takdire de vakit ayırmalı...

        Tavsiye vermek sadece istendiğinde iyi sonuçlara yol açıyor. Birine tavsiye vermeden önce bunu isteyip istemediğini sormak akıllıca olabilir. Aksi takdirde tavsiyeye dayalı bir iletişim çocukları ebeveynlerinden uzaklaştırabilir.

        Ebeveynin mükemmel ebeveyn olmadığını itiraf etmesi/ kabul etmesi çocuğu rahatlatır. Çünkü onun da mükemmel olmasına gerek olmadığını ispat eder.

        Bazı kelimelerin anlamları çocuklar ve büyükler için farklıdır. Çocuğumuzu dinlerken kullandığı kelimelerin ne anlama geldiğini sorgulayabiliriz. Aşk ya da hastalık ya da eğlenceden bahsettiği zaman sizinle aynı şeyleri söylemiyor olabilir. Neysen bahsettiği anlamak için biraz daha meraklı olmak yeter.

        Çocukları diğer çocuklarla karşılaştırmak hem ebeveyn-çocuk ilişkisini hem de çocuğun iç bütünselliğini yaralar. Kıyaslamayın.

        Diğer Yazılar