Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ESKİDEN bütün dünya, ebeveynlerin asıl görevinin çocuklarını terbiye etmek olduğuna inanır, ebeveynler de davranışlarını bu varsayım üzerinden şekillendirirlermiş. Çocuk “henüz tam olmamış insan” olarak algılanıyormuş o zamanlar. Ne zaman ne yapacağını, nasıl konuşup nasıl oturacağını, nasıl oynayıp ne zaman susacağını, hatta sonraları kiminle evlenip ne işler yapacağını hep ebeveynler belirlermiş. Çocuk, ebeveynin kararlarının uygulama alanı gibi bir şeymiş; eh bu sisteme ayak uydurabilmesi için küçük yaştan itibaren ciddi bir şekilde terbiye edilmesi/sindirilmesi/itaate alıştırılması gerekirmiş... Bu terbiye yolunda da dayak dahil her türlü araç mubahmış...

        1900’lü yılların başından sonra dünyada yaşanan birçok farklı alandaki sıçrama bizim kendi ebeveynlerimizle, ardından da çocuklarımızla aramızdaki nesil farkını çılgınca büyütünce ebeveynlik anlayışlarımızda büyük değişimler oldu.

        Biz mesela, çocuğumuz olduktan sonra kendimizi terbiye etmemiz gerektiğinin farkına varan belki de ilk nesildik. Yani, iki nesil içinde terbiye ebeveynden çocuğa değil çocuktan ebeveyne doğru akan bir şekle girdi. Saçma mı? Durum bu.

        Benim çevrem anne-baba olduktan en fazla bir sene sonra kendini, geçmiş yaralarını, anne babasıyla ilişkilerini, hayallerini, doğrularını ve yanlışlarını sorgulamaya başlayan insanlarla dolu; aynı çevredeki çocuklara anneleri tarafından bir fiske bile vurulmadı, vurulmayacak muhtemelen.

        Bizim evde ise durum şuraya vardı. Uzay geçenlerde beni karşısına çekti ve şöyle dedi: “Sen çok iyi bir annesin ama düzeltmen gereken bazı konular var.” Merakla bekledim, neymiş düzeltmem gereken konular diye. Büyük bir ciddiyetle devam etti:

        “Birincisi, lütfen artık sigara içme. Bak reklamlarda da söylüyor ‘Sigarayı bırak, hayatı bırakma’ diye. İkincisi, telefonuna çok fazla bakıyorsun, o kadar çok bakma. Üçüncüsü de dişlerini 2 dakikadan kısa fırçalıyorsun, en az 2 dakika fırçalaman gerek, hem bunu yaparken suyu da çok açıyorsun, gezegenin suları boşa gidiyor.”

        Ah kalbim!

        “Çok haklısın çocuk” dedim... “Telefonuma daha az bakacağım, diş fırçalamada iki dakika kuralına ve su tasarrufuna riayet etmeye daha fazla gayret edeceğim, sigara konusunda ise hemen diyemem, ama söz veriyorum bırakmak için çabalayacağım...”

        İşte böyle. Çocuk diye benden az bilmesi, benden az insan olması söz konusu değil işte... Ondan daha uzun bir hayat tecrübem olduğu şüphe götürmese de gözlem yeteneğim ya da olumlu ve samimi eleştiri konusundaki becerim onun yanına yaklaşamayacak kadar geride belli ki. Sonuç olarak bizde terbiyenin yönü terse döndü...

        Şimdi sözüm yeni anne-baba olan ve bunun getirdiği değişikliklerle yorulanlara... Uyumuyor, ağlıyor, yemiyor, diş çıkarıyor diye dertlendiğinizi biliyorum; bu günlerin hiç geçmeyecek gibi geldiğini, bir gece uykusuna, biraz boş zamana nasıl özlem duyduğunuzu biliyorum... Hemencecik geçecek diyeceğim ama büyük ihtimalle işe yaramayacak, o zaman şunu deneyin: Olduğunuz halin içinde kalın bir süre; ağlasa da uyumasa da yemese de sinirlenmeyin, sıkılmayın, sıkılırsanız da yardım isteyin, bir nefes alın, biraz regüle olun ve o halinizle bebeğinize geri dönün... Çünkü onlar kısa zamanda sizin en büyük öğretmeniniz, aynanız ve terbiyeciniz olacaklar. Hem de nasıl bir sevgiyle, hem de nasıl incitmeden ve karşı koyulamaz şekilde yapacaklar bunu... Velhasıl bebelerinize saygıda kusur etmeyin, tünelin sonu pırıl pırıl aydınlık...

        Diğer Yazılar