Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KAYBETMEDEN önce elimizde olanın değerini anlamıyoruz ya... İşte öyle. Geçen sene yaz başından beri her güne yeni bir kalp ağrısı, yeni bir içinden çıkılmaz ruh hali ile uyanıyorum. Hiç politik bir insan değildim ben... Politika benim içime sonraları sızdı.

        *

        İstanbul Üniversitesini kazandığımı öğrendiğim gün demişti babam, "Okulda sağcılar, solcular olabilir; sen onlara karışma, dersine bak" diye... Kabul etmiştim. Babam biliyor olmalıydı ne söylediğini... 68 senesinde hukuk fakültesine yazılmış; eylemler yüzünden fakültede bir sene boyunca ders

        göremeyince antropolojiye almıştı kaydını...

        *

        Geçen yaz başına kadar çocuğumu hangi okula göndereceğim, onun için nasıl bir gelecek hayal ettiğim, kendi hayat kalitemi nasıl artırabileceğimi düşünecek bol bol zamanım ve bunlara uygun ruh halim vardı. Çocuk gelişim kitaplarını okuyor; kendime ders çıkarıyordum. Aklım salim; ruhum henüz bugün olduğu kadar örselenmemişti...

        *

        Sonra Gezi oldu. O günden itibaren ölen, yaralanan, dövülen, gaz yiyen insanların görüntüleri yerleşti zihnime... O günden sonra geceleri uyu-yamamaya; "Ne olacak, nasıl olacak?" diye dertlenmeye başladım... O günden sonra arkadaş sohbetleri ev kredisinden can güvenliğine doğru kaydı; ikinci çocuk isteyenler "Önce bir memleket düzelsin de" demeye; yaz tatili planlayanlar "Bileti şimdiden almayalım, yazın nasıl geleceği belli olmaz" diye düşünmeye başladılar...

        *

        Dış dünya iç dünyayı yok etti bir anlamda... Nasıl olmasın? Çocukların öldüklerini gördük. Ailelerinin acılarına saygı gösterilmediğini, terörist ilan edildiklerini gördük. Karşılama komitelerinin kefenli adamlardan oluştuğunu; gün geçtikçe birbirinden ayrı düşen insanları gördük. Kapalı kapılar ardında gençlerin yaşamlarının üç kuruş beş paraya denk ilan edildiğini; koltuk sevdasının memleket huzuruna yeğ tutulduğunu duyduk. Ayakkabı kutuları, Bakara-makaralar bir yana bunları ifşa ederek kendine prim yapmaya çalışan menşei belirsiz bir çıkar odağının yaylım ateşinde kaldık. Hem şiş yandı, hem kebap...

        *

        Artık ne ev kredisi, ne çocuk gelişim kitapları, ne seneye gideceğimiz tatillere yer kaldı küçük hayatlarımızda... Huzursuzluk insanları dıştan içe sardı... Kiminle konuşsam endişe küpü, kiminle konuşsam depresyona teşne...

        *

        Geçen hafta birkaç günlüğüne Berlin'deydim... Orada fark ettim, politikanın kişisel hayatlara sızmamasının nasıl bir lüks olduğunu; en büyük derdi kreşlerdeki boş yerler ya da emekli olunca hangi hobiye ağırlık vereceğini hayal eden insanlarla konuştum... İmrendim onların içe dönük haline... Onlar gibi olabilmeyi arzuladım şiddetle... Mesela İsviçre'de vatandaşların büyük çoğunluğunun başbakanlarının kim olduğunu bile bilmediğini öğrendim. Bu cehalet nasıl da büyük bir konfor düşünsenize! Ben neden bütün kabineyi, onların eşlerini, memleketlerini biliyorum ki... Bilmek istemiyorum...

        *

        Şimdi artık geleceğe dair hayallerim dış dünyanın iç düzenimi bozmadığı bir konfora meylediyor... "Bir çocuğun daha annesi olmak isterdim" diyorum kendi kendime; ama bu kaygan zeminde bir canın daha sorumluluğunu almaktan korkuyorum... Olanı koruyabileyim de!

        Diğer Yazılar