Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - ANNE ben büyümek istemiyorum...

        - Uzaycım, sen o kadar yavaş büyüyeceksin ki büyüdüğünü anlamayacaksın bile... Neden büyümek istemiyorsun?

        - Büyümek istiyorum da; ölmek istemiyorum. Büyürsem ölürüm. Sen de ölme anne...

        - ...?????? 

        *

        Bu konuyu daha önce de bir kere konuşmuştuk... “Ne anladın sen bu hayattan?” başlığıyla yazmıştım yine bu köşede... “Amcalar, dedeler ölürler” demişti Uzay; ben de kendi annemi, ağaçların kışın ölüp ilkbaharda tekrar yeşillenen yapraklarını anlatmıştım. İkna oldu, konu kapandı sanmıştım... Bu Uzay’ın ölüm kavramıyla ilgili ilk test edişiydi sanırım...

        Küçük yaşta ebeveynini kaybeden çocuklar ister istemez ölüm fikriyle birlikte büyürler. Kimi onlarla başka bir âlemde buluşacağı fikriyle teselli bulurken kimi de benim gibi annesinin mezarında biten bir kayısı ağacından medet umar. Lakin benim erken yaşta kazandığım bu aşinalık, ölmek istemediği için büyümekten vazgeçen ya da benim bir gün ölebileceğimi düşünüp de bundan korkan oğluma ne cevap vereceğim konusunda bir fayda sağlamadı. Uzay’ın ilk testinden geçtim ama ikincisinden kaldım anlayacağınız. 

        *

        “Ben daha çok uzun yıllar yaşamayı planlıyorum; kendime iyi bakacağım, senin abi okullarına gittiğini, dayın kadar büyük bir adam olduğunu, hatta belki de kendi çocukların olduğunu görmeyi istiyorum” dedim Uzay’a; böyle olmayabileceğini söyleyemedim. 

        *

        Bir de “Çocuklar ölmez” demek istedim. Nasıl diyeyim? Bu ülkede, bu zamanda, her hafta yeni bir çocuğun ölümüne üzülürken, nasıl diyeyim çocuklar ölmez diye. Diyemedim.

        Daha önceki yazımı okuyanlardan bazıları bana “Cenneti anlatsaydın çocuk anlardı” diye tavsiyede bulunmuşlar... 3.5 yaşındaki oğlumun aklını, bende karşılığı olmayan bir kavramla iyice karıştırmakta da bir fayda görmedim... 

        *

        Ne okuduklarım, ne iç sesim, ne de bana önerilenler yardım etmedi Uzay’ın ölümle ilgili sorusunu yanıtlamama. Lakin çocuk, merakı giderilmediği sürece aynı soruyu sormaya devam eden bir yaratık. Madem çıkmazda kaldım, bilenlere danışayım dedim. İlk olarak daha önce çocuk gelişimiyle ilgili seminerlerini dinlediğim Psikolog Fatma Tosuntaş Karakuş’u aradım...

        Karakuş bol soru işaretli ve endişeli ruh halimi Stan Tatkin’in açıklamalarıyla sakinleştirdi... 3-6 yaş dönemindeki çocuklar için ölümün çok soyut bir kavram olduğunu; bu yaş grubu çocuğunun “Sen ölecek misin, ben ölecek miyim?” gibi sorularına cevap olarak, “Sen de ölmüyorsun, ben de ölmüyorum, bak yanındayım!” denebileceğini belirtti. Gerekçe olarak da bu yaş dönemindeki çocukların uzun vadeli bir gelecek algılarının olmadığını, sorduğu sorunun alt metninin de “Bana güven ver, yanımda mısın anne?” demek olduğunu anlattı. Fatma Karakuş, “Bu yaş grubunda temel ihtiyaç beynin kendini güvende hissetmesi; ölümle ilgili detaylı anlatımlar çocuğu endişeye sürükleyebilir, annenin ‘şu anda’ ve ‘burada’ yok olup gideceğini düşünür“ diye açıkladı... 

        *

        Fatma Hanım’ın ardından daha spiritüel bir yaklaşımı olduğunu bildiğim sanat terapisti bir arkadaşıma fikrini sordum... O da, okul öncesi çocuğun ölümü sorgulamasının yetişkinlerin ölüm algısıyla denk düşünülmemesi gerektiğini anlattı bana. Yapabileceğim en iyi şeyin öncelikle kendi ölüm algımı netleştirmek; bu konudaki duygularımın farkına varmak olduğunu söyledi. İkinci olarak da Uzay’a “bilinen” ve “bilinmeyen“ arasındaki farkı anlatabileceğimi öğütledi. Bilinmeyenin illa ki kötü olmadığını; 3-6 yaş arasındaki soyut kavramlara yönelik merakın, çocuğun yaratıcı gücüyle ilgisi olduğunu da ekledi... 

        *

        Sonra Nilüfer’e (Devecigil) sordum... Nilüfer’de Fatma Hanım ile benzer bir cevap verdi bana. Uzay’ın sorusunu metaforik olarak algılamam gerektiğini; bu sorunun şu andaki mevcudiyetime yönelik olduğunu; cevap olarak da onu teskin edecek şekilde “Sen ihtiyaç duyduğun sürece yanında olacağım, yanındayım” dememin yeteceğini, ileriki yaş dönemlerinde onun kavrayışının da artmasıyla beraber daha gerçekçi cevaplar verebileceğimi söyledi. 

        *

        İşte böyle... Eminim ki sorduğum insanları ne kadar artırsam o kadar farklı cevaplar alacaktım... Şimdilik yolumu biraz bulduğumu söyleyebilirim; bakalım Uzay ne diyecek? Yaşasın merak, yaşasın Uzay’ın soruları!!!

        Diğer Yazılar