Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir ürünün düşük kaliteli olduğunu belirtmek, çok da matah bir şey olmadığını ima etmek, uzun bir ömür vaat etmeyeceğini ifade etmek için iki kelimeden ibaret, kestirme bir açıklamaya sahibiz; Çin Malı.

        Fazla söze gerek yok, Çin Malı diyor ve ilk cümlede geçen açıklamaların hepsini aynı anda yapmış oluyoruz.

        Tahmin edeceğiniz üzere, pek olumlu bir anlam içermiyor.

        İtalyan Malı demek ne kadar prestijliyse, Çin Malı demek de bir o kadar bayağı.

        Hoş gündelik hayatta kullandığımız demirbaşların çoğu Çin’de üretiliyor, hatta elimizden bırakmaya kıyamıyoruz ama olsun, adetten olmuş bir kere, o malum iki kelimeyi duyunca ağız burun kıvırıyor, hor görüyor, ucuz işçiliği desteklemiyoruz.

        Halbuki neye istinaden küçümsüyoruz o da belli değil, adamların sayısı neredeyse 1.5 milyar olmuş, aynı anda zıplasalar Tsunami başlatırlar, öyle ya da böyle tüm dünyaya gıklarını çıkarmadan üretiyorlar, ona rağmen halen kendilerini beğendiremiyorlar.

        Ama üzülmeyin, aldık mazlumların ahını çıkacak aheste aheste.

        Made in China dönemi, yerini Design in China’ya bırakıyor.

        Korkarım Çinliler tasarlamaya başlıyor.

        Tasarlamayı sevdiler

        Geçtiğimiz günlerde bir program izledim.

        Konumuz fason üretici kimliğinden illallah eden Çin’in tasarıma başlıyor olması.

        Başlıyor dediysek, bir sonraki çarşambadan tezi yok şeklinde bir niyetten ibaret değil, aslına bakarsanız çoktan başlamışlar.

        Sadece henüz tüm dünyaya tanıtacak kadar markalaşamamışlar.

        Programı hazırlayıp sunan teyzemiz bunu başarmanın an meselesi olduğunu söylüyor sadece şunu ekliyor; inovasyon kavramının genç Çinliler’in hayatına biraz daha yoğun girmesi gerekiyor. Bu amaç eşliğinde liseleri geziyor.

        Birinde derse giriyor ve çocuklara birer yumurta veriyor.

        Sınıf ikinci katta. Çocuklara soruyor; bu yumurtayı kırılmadan balkondan aşağıya nasıl ulaştırırsınız. Malzeme sınırlı, vakit dar, en acil şekilde beyin fırtınasına başlamalılar. Zaman dolunca sınıfça balkona çıkıp her bir tasarımı deniyorlar.

        Yaklaşık 30 kişilik sınıfın büyük çoğunluğu yumurtayı kırıyor. Aralarından sadece bir kaç tanesi sağ salim yumurtayı aşağıya indirmeyi başarıyor.

        Bilmemek değil öğrenmemek ayıptır.

        Suratlarındaki heyecanı, bir şeyler tasarlıyor, çözüm üretiyor olmanın verdiği hazzı görmenizi isterdim. İtalyanlar’ı paniğe sokmak istemezdim ama çok taze tanıştıkları inovasyon kavramına bayağı kanları ısınmş gibi görünüyorlar.

        Tasarım üssü olur mu?

        Bundan sonra ne olacağına gelince; programı izledikten sonra geçen günler içerisinde muhtemelen sınıfın tamamı yumurtayı sağ salim aşağıya indirmeyi başardı.

        Hatta yüksek olasılıkla Çin sınırları içerisindeki bir şehir, sadece yumurta paraşütleri üretmeye başladı bile...

        Bir diğer olası senaryo ise tasarımın yeni adresinin Çin olacağı yönünde. Bir elin nesi var iki elin sesi var, 3 milyar elin neyi yok ki...

        Otomobilde Almanya, tekstilde İtalya, saatte İsviçre’nin eline ortalama kaç yılda su dökmeye başlarlar bilemiyorum ancak meşhur “ucuz Çin Malı” sözüne epey içerlemişe benziyorlar. Hatta sanki günümüzü göstermeye geliyorlar.

        Başka bir deyişle bundan böyle her bir parçası Çin’de üretilmesine rağmen sırf o parçalar İsviçre’de iç içe geçiyor diye İsviçre malı sandığımız saatlerde gururla “China Made” ifadesini taşıyacağız.

        Ha tabii bir de küçük bir ayrıntımız var; sanıyorum, Çince öğrenmek zorunda kalacağız!

        Diğer Yazılar