Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bele takılan ve adımları sayan minyatür alet gibi, vücudumun herhangi bir yerine bir sayaç takılsa ve gün içerisinde en çok hangi kelimeyi kullandığımı hesaplasa, hiç şüphesiz “paylaşmak” fiili birinciliği göğüsleyecektir.

        Hatta cümle içerisindeki genel kullanımlarını ekranda gösterecek ek bir donanımı daha olsa, muhtemelen ekranda şunlar belirecektir; “paylaşan kazanır”, “lütfen kardeşinle paylaş”, “bir kerecik paylaşsan ne çıkar”, “kim paylaşmıyorsa ona bir daha yok”, “ama paylaşmak çok güzeldir kızlar”...

        Evet, tahmin ettiğiniz üzere, minyatür kızlarıma, gün boyunca paylaşmak üzerine hazırlanmış sosyal içerikli mesajlar veriyorum.

        Ve evet doğru bildiniz her ikisi de paylaşmaktan haz etmiyor. Ben de azimliyim; paylaşma kavramını şirin göstereceğim diye şekilden şekile giriyorum.

        Hani yenidoğan bebeklerin emme refleksinin noksanlığı gibi, sanki paylaşılmazsa bir şeyler yolunda gitmezmiş gibi hissediyorum.

        Elbette paylaşmak zorundalar, aksi mümkün mü diyorum. “Kardeşsen paylaşacaksın kardeşim, başka şansın yok” diye düşünüyorum.

        Onlar nefret ettikçe ben sevdirmeye çalışıyorum. Zorum ne anlamıyorum!

        Büyük kızımın okuldaki durumunu belirten defterinde, davranışları için bir çizelge var. Her hafta başı okula, her hafta sonu da eve geri geliyor.

        YEDİ, İÇTİ, PAYLAŞTI

        Orada bulunduğu saatler içerisinde yedikleri hakkında, tuvaleti hakkında, oyuna dahil olup olmadığı hakkında ve bir diğer hayati eylem olan paylaşmak hakkında bilgi veriyor.

        Üç alternatif var; paylaşıyorum, paylaşmakta güçlük çekiyorum ve paylaşmıyorum.

        Yani çocuğumuz yemeğini yedi, tuvaletini yaptı, kafası da oyunlara katılacak kadar çalışıyorsa geriye tek bir konudaki yetkinliği kalıyor, o da paylaşım.

        Şayet seçenekler arasında paylaşmıyor varsa, öğretmenler ve anneler iletişime geçiyor, çocuğun paylaşması için el ele veriliyor. Uzun lafın kısası, anneler çocukları paylaşacak diye imanlarını gevretiyor. Hayatım çocuktan önce ve sonra değil, paylaşmadan önce ve sonra diye ikiye ayrılabilir.

        Şu paylaşım başlığından kurtulsak, paylaşan paylaşsın, paylaşmayan birbirini yesin desem, sanki daha mutlu bir aile olacağız gibi hissediyorum. Ama yine de eklemeye devam; “paylaşmak güzeldir kızlar”...

        Kimselere kaptırmam

        Kitapların yazdığı, psikologların fellik fellik aradığı, okulun resmini duvara astığı mükemmel anne pelerinini üzerimizden çıkarmamız icap ederse, paylaşmak gerçekten de bu kadar albenili olur mu acaba diye düşünüyorum.

        Mesela etrafınızdaki herkes paylaşmaya bayılıyor mu?

        Siz hiç sırf annesi öyle öğretti diye, mal varlığının tam yarısını sevdiklerine dağıtan bir enayi afedersiniz beyefendi gördünüz mü?

        Ya da mesela siz her şeyi kardeşinizle paylaştınız mı? Ya da paylaşmadıysanız bu onu sevmediğiniz anlamına mı gelir? Mesela ben paylaşmayı severim.

        Ama seviyorum diye her şeyi paylaşmak zorunda değilim.

        Mesela tabağımdaki patates kızartmasının bir başkası tarafından alınmasından nefret ederim.

        Pilavımı, köftemi, ekmeğimi, patlıcanlı musakkamı paylaşabilirim ama patatesimi katiyen vermem. Ne yapacağız şimdi?

        Demem o ki, kızlarım birbirini çok seviyor olabilir, ama seviyorlar diye paylaşmak zorundalar mı? Belki malları kıymetli, belki biri diğerinin bisikletine onun kadar iyi binebileceğine, öteki de diğerinin bebeğine onun kadar iyi bakabileceğine inanmıyor olamaz mı!

        Bence gayet olabilir. Hayatımı basite indirgemeye karar verdim.

        İlk olarak kızlarımın paylaşmasını beklemeyi bırakacağım.

        Hatta bir kağıda yeni yıl hedeflerimi listeleyeceğim.

        İlk sıraya da paylaştırmak yok yazacağım. Acaba herkes kozlarını kendi arasında paylaşsın desem yine paylaştırma teşebbüsü sayılır mı!

        Hayatın paylaşınca güzel olduğu iddia edilebilir, ama bu kesinlikle benim hayatım değil!

        Diğer Yazılar