Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Herhangi bir olay bizi çok yıprattığında ya da birisi kalbimizi fena halde kırdığında hepimiz “unutmak” istediğimizi iddia ederiz.

        Anılarımız silinsin, o bölüm mümkünse kesilip atılsın, bir daha hiç o ana geri dönmeyelim isteriz.

        Hoş lafın gelişi deriz, iş başa düşüp anılar gerçekten de birer birer hatta seyrine göre üçer üçer silinmeye başlayınca, işin ciddiyetine varırız. İnsanoğluna yaranılmaz, bu sefer de hatırlamak isteriz. Anılar kıymete biner, puzzle’ın eksik parçaları önem kazanır, eskiden neden hala hatırlıyorum diye hayıflandıklarımız artık neden unutuluyordur. Geçtiğimiz haftanın anahtar sözcüğü unutmak oldu.

        Ya da kimine göre belki de hatırlamak.

        Bir dönemin ünlü dansçısı Burçin Orhon kendisine Alzheimer teşhisi konduğunu söylediği an itibarıyla Türk milletinde malum rahatsızlığa dair bariz bir biçimde farkındalık arttı. Ha tabii bir de endişe peydah oldu; ya unutursak?

        Hatırlayarak ‘biz’ olduk

        Gariptir; insan hayatının temeli hatırlamaya dayalı. Daha bebeklikten başlayarak, gördüklerimizi beynimize kaydediyor ve hatırladıklarımızı taklit ederek uygulamaya başlıyoruz.

        Bu şekilde oturmayı, kalkmayı, yürümeyi ve konuşmayı öğreniyoruz. Okula gidiyoruz, öğrendiklerimizi hatırlıyor biraraya getiriyor ve okuyup yazmayı öğreniyoruz. Sözlü oluyor, hatırladıklarımızı bir bir sayıyoruz. Hayatın kaçınılmaz bir parçası olarak aşık oluyoruz.

        Hatıralarımızın kaptan köşkünü aşka dair hatırladıklarımız ve hiç unutmak istemediklerimize veriyoruz. Doğuyor, doğuruyor, büyüyor, büyütüyor bunları yaparken hatırımızdakilerden bir alıyor, bir arasına yenilerini ekliyoruz.

        Derken bir gün ne idüğü belirsiz bir unutkanlık çıkageliyor. İsimlerdi, hayvanlardı, şehirlerdi derken bakmışsınız yemeği, içmeyi, Allah göstermesin yutkunmayı bile unutuyoruz.

        Dedim ya insan hayatının işleyişi hatırlamaktan ibaret, unutunca yol alamıyor, yarı yolda kalıyor, yardım çağırmazsak aynı yerde sabit kalakalıyoruz.

        İşte biz de bundan korkuyoruz.

        Cepte var 5 yıl

        Hoş korkunun ecele de, Alzheimer’a da faydası yok. Şimdi oturup acaba ilkokul numaramı ne zaman unuturum diye beklemenin anlamı da yok. Madem farkındalığımız da arttı. Hala hatırlarken önümüze bakmalıyız. Alzheimer’ın kesin sebebi belli olmamakla birlikte stres, üzüntü ve endişenin tetikleyici faktör olduğuna inanılıyor.

        O yüzden kural bir, stresten arınacağız. Nasıl olacak bilemiyorum, kelin merhemi olsa önce kendine sürerdi ama iki iki daha dört eder, vesveseyi bırakacağız.

        Siz bilirsiniz bırakmazsanız, “sahi ben neye vesvese yapmıştım” diye düşünür durursunuz.

        Neler yapmayacağımızı öğrendik, bir de ne yapabiliriz onu düşünelim. Bir yerde okudum; 2 dil öğrenmek Alzehmimer’ı 5 yıl geciktiriyormuş. Alın size ekstradan beş yıl, neyinize yetmiyor.

        Yeri gelmişken yine bir yerde, obezitenin hayattan 6 yıl götürdüğünü okumuştum. Hayat bildiğiniz dört işlem... Biri artırıyor, biri eksiltiyor, kimi bölüyor ama tüm işlemlerin sonucunda bir gün kaçınılmaz olarak biteceği yüzümüze tokat gibi çarpıyor.

        Üstelik matematiği iyi olanlara torpil falan da geçilmiyor.

        Allah herkese hatırlama gücü versin, iyiyi de kötüyü de hatırlayalım varsın, torunu torbayı birkaç sene fazla görsek kardır!

        Diğer Yazılar