Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mahsun Kırmızıgül’ün Mucize’sini izlediniz mi? Şayet cevabınız hayırsa, dost tavsiyesi, bir fırsatını bulun ve mutlaka gidin. Konusu güzel, kadrosu güçlü, mekanlar, anlar kartpostal gibi, hikaye müthiş sürükleyici.

        Türk Sineması’nın 100. yılına yaraşır bir yapım. Hani sinema salonundan çıkınca etkisi bir kaç gün daha süren kült filmler vardır ya, işte onlardan. Gayri ihtiyari kadroya dahil oluyor, kendinizi hikayenin tam göbeğinde hissediyorsunuz.

        Son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden birisi diyebilirim. Şimdiye kadar 1,5 milyon kişi hikayeye ortak olmuş, az bile, helali hoş olsun.

        Filmi büyük bir sinema salonunda izledim. Bence herkes bayıldı hatta kim demiş erkekler ağlamaz diye, gayet hepsi yamuldu, gözlerinden yaşlar ince ince süzüldü, ağlamıyorum, gözüme toz kaçtı havasına bürünmeye çalışsalar da hikayenin samimiyetine kimse kayıtsız kalamadı.

        Ancak gelin görün ki önyargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur diye boşuna dememişler. Çıkışta konuşulan yegane konu, filmi gerçekten Mahsun Kırmızıgül’ün çekip çekmediği ile ilgiliydi.

        KENDİNİ KEŞFETMİŞ OLAMAZ MI?

        Tamam kabul ediyorum, Mahsun Kırmızıgül’ü ilk tanıdığımızda arabesk-fantazi dalında üreten ve söyleyen bir şarkıcıydı.

        Sevdalıyım şarkısının klibinde sergilediği ultra fantastik danslarıyla aklımıza kazındı, “Alem buysa kral benim” ile kulaklarda yer edindi.

        Nakaratı “Umbambaru Sari Umbambaru Ye” şeklinde olan ve anlamını halen daha kendisinden başkasının bilmediği bir şarkı ile, yurtdışında klip çekme modasına farklı bir boyut kazandırdı.

        Ancak gelin görün ki, adam, enikonu senarist, yönetmen ve oyuncu oldu. Neydim dememeli, ne oldum demeli. Öyle sıradan filmler de değil, bence başyapıt yapmaya başladı.

        Beyaz Melek ile başlayan film serüveni, bana sorarsanız her filmde çıtayı yükselterek, aldı başını gidiyor. İtiraf edeyim, filmlerini merakla bekliyorum, salondan içeriye memnun kalacağımı, etkisinden kurtulamayacağımı bilerek giriyorum.

        Bir insan yola şarkıcılıkla başladı diye, öyle devam etmek zorunda mı, ya da ağzından bir kere, “kızlar kızlar gelem mi?” çıktı diye baki kalmak durumunda mı?

        Kendini geliştirmiş, yolunu bulmuş, potansiyelini keşfetmiş olamaz mı? Aitlik tartışmalarının bu kadarı emeğe saygısızlık sayılmaz mı?

        WHIPLASH’E ON BASAR

        Filmle ilgili en yaygın eleştirilerden birisi, insanları belirli bir konunun üzerine çekip, gerek müziklerin gerekse oyunculukların yardımıyla dramın dozunu gitgide arttığı yönünde.

        Tamam da, Türk değil miyiz? En son ne zaman salya sümük ağlamadığınız bir film için güzel dediniz ya da etkisinden kurtulamadığınızı iddia ettiniz.

        Ağlamazsak; ciğerimiz sökülecek, burnumuz düşecek, gözlerimiz kuruyacak gibi hissetmezsek beğenmeyiz ki. Bu arada filmlerimizin ne kadarı Oscarlıktır, ne kadarı değildir tartışılır, ancak Mucize ile eş zamanlı olarak 5 dalda Oscar adayı olan Whiplash’i de izledim.

        Müzikler on numara, psikolojik gerilim had safhada, oyunculuklar da tam kıvamında ancak gelin görün ki şayet kriter iz bırakmaksa, Whiplash insanı ancak tırmalarken, Mucize ince ince parçalara ayırıyor.

        Bu yıl, akademi fikrimi alır mı bilemiyorum ancak ben olsam, tercihimi Mucize’den yana kullanırdım. Oyunculuksa oyunculuk, görsellikse görsellik, duyguysa duygu...

        Hoş galiba bu yüzden ben ve benim gibiler jüride bulunmuyor!

        Diğer Yazılar