Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Doğum günlerim, kendimi bildiğim yaşlardan itibaren, benim için müthiş önemli oldu. Saçma sapan bir önem işte, gerekçesi yok.

        Sanki o gün dünya durmuş, herkes benim doğumumu kutlamak için, hayatındaki her şeye ara vermiş gibi gereksiz bir heyecan.

        18 yaşına kadar artan mumlarda sıkıntı yoktu, hatta ikişer ikişer artsa hora bile geçebilirdi. Gelin görün ki, son bir kaç yıldır artmasından pek haz etmiyorum.

        Allaha şükür, henüz “eyvah yaşlandım” endişelerine kapılacak kadar eski bir nüfus kağıdına sahip değilim.

        Ancak şöyle bir kaygım var; yıllar sanki bundan 10 yıl öncesine göre daha hızlı akmaya başladı ve bu hız, zamanımın, hedeflediğim her şeyi yapmama yetmeyeceğini hissettiriyor.

        Saçıma ak, yüzüme kırışıklık düşmesinde sıkıntı yok ama ideallerimin ömründen uzun olması gerçeği karşısında açığa çıkan bir kuruntum var.

        İdeallerim dediysem gözünüzde büyütmeyin, kansere çare bulabileceğimi sanmıyorum mesela, kendi çapımda hazırlanmış bir nevi “elden ayaktan düşmeden mutlaka” listesi diyelim.

        Geçen yılki ben, ben değilim ki...

        Artık tütülü etek giyip, prenses tacı takıp dolaşacak yaşta olmadığıma göre, ben de kendimce bir heyecan sebebi buldum; kendimdeki değişimlerin farkına varıp keyif alıyorum.

        Çünkü içimdekiler, gönlümdekiler ve aklımdakiler artık asla bir yıl öncesiyle aynı değil. Hatta artık yaş almak doğum günü pastasından çok daha fazlası.

        Bir kaç gün önce bir yaşıma daha girdiğim için net bir şekilde diyebilirim ki; her doğum günü, önceki yıllarda “yanıldığının” kanıtı.

        Mesela ilkokul birinci sınıftayken, koridorun öteki ucundaki dörtler ve beşlerin ayrı dünyaların insanları olduğunu zannederdim.

        Yanılmışım, ne dörtler, ne beşler geçti ben hala yeterince büyük değilim. 20’li yaşlarının sonunda 30’lu yaşlarının başında insanların bir ayağının çukurda olduğuna inanırdım.

        Geri aldım; Allah’a şükür gayet iyiyim, zorlasam yüzerek Boğaz’ı geçerim.

        Araba kullanmayı mucizevi sanırdım, pek bir numarası yokmuş. Başarmak için 4 kol 4 bacağa gerek de yokmuş, yanılmışım.

        Gözümde büyütmüşüm

        Farkettim ki, bir çok şeyi ve bir çok kişiyi gözümde büyütmüşüm. Kendimi büyütünce anladım, çok yanılmışım. Şimdi merak ediyorum, acaba insan yanılmayı ne zaman bırakır? Bir yıl sonra, aklının fikrinin ne alemde olacağını kestirebileceği bir yaş var mıdır?

        Aslında biliyor musunuz, bu sene ilk defa kendimi kitap gibi hissettim.

        Dedemin neslinin ansiklopedik yapısını hesaba katarsak sıradan bir el broşürüyüm farkındayım ama kitap yolunda emin adımlarla ilerliyorum.

        Adım Yanılgılar Kitabı olabilir. Çok satmaz ne de olsa herkesin yanılgısı kendine.

        Hayat, herkesin baştaki sayfaları karıştırıp, kendi yanılgılarını okuduğu nevi şahsına münhasır bir kitap değil mi sizce de?

        Diğer Yazılar