Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hepimizin hayatında vazgeçilmez sandığı şeyler var. Bir gün kalkar giderse, yanıbaşımızdan eksilirse, bir parçamız olmayı reddederse diye korkularımız var. Mesela birçoğumuz için başta cep telefonu olmak üzere teknolojinin olmayışı fobi kaynağı dahi sayılabilir. “Cep telefonsuz bir hayat düşünemiyorum” diyenlerin sayısı, neredeyse kullanıcı sayısına denk. Yıllar içinde damardan, azar azar dozlar halinde almışız, bugün resmen bağımlıyız. Onun dışında, çantamızdan eksik etmediğimiz eşyalar var.

        Ayna mesela, ya da ruj veya çakı. Eksilirlerse bir şey olacak sanıyoruz. O kadar uzun süredir oradalarki kendimizi onlarsız eksik sanıyoruz.

        Yıllar önce gardırop diyetini duyduğumda çok hoşuma gitmişti. Dolaplarımız o kadar gereksiz ve atıl eşyayla dolu ki... Sırf aramızda saçma bir duygusal bağ kurduk diye kopamıyoruz, her sene onları da bir sonraki yaşımıza taşıyoruz. Varlıklarının bize kattığı hiçbir şey yok. Ama sanki yoklukları ağır gelir, güvenimiz eksilir zannediyoruz.

        Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir yazıda, cep telefonundan bir kaç hafta uzak kalmayı başarabilen insanların, bir daha kullanmamaya ikna oldukları hatta hayatlarındaki stresin gözle görülür biçimde azaldığını fark etmelerinden bahsediyordu.

        Başka bir deyişle, belki de yapay bir bağımlılık yarattık ya da yaratılmasına seyirci kaldık. Belki de aramızda hiçbir duygusal bağ yok, sadece yanılsamaya meydan bıraktık.

        Bence insanlar ara ara, hatta belki de onar yıllık periyotlarda, “yaşam diyeti” uygulamalı. Hayatındaki olmazsa olmazları kendi içinde sınamalı. Aslında ihtiyacı bulunmayıp, yıllardır sırtında kambur gibi taşıdığı her türlü detaydan arınmalı.

        Fazlalıklardan kurtulun

        Bahsettiğimin sadece omzumuzdaki çantanın içinden çıkanlar olduğunu düşündüyseniz, yanılıyorsunuz. Bence insan, arkadaşlarını hatta ailesindeki kimi üyeyi bile ölçüp tartmalı. Bence herkes kendine iyi geleni, yanında taşımalı. Sırf tanışıklıkları bundan 30 yıl öncesine dayanıyor diye, o kabak tadı veren dostluğu ya da can sıkan üçüncü dereceden akrabalığı zorla idare ettirmemeli. Takdir edersiniz ki, yıllar içinde herkes değişti.

        Düşünceler, çizilen yollar, beklentiler ve karşı tarafa verilebilecekler farklı şekillendi. Frekanslar katiyen tutmuyorsa bence hiç vakit kaybetmeden diyet yapılmalı. İnsan, birinci dereceden görüştükleri konusunda biraz porsiyonlarını küçültmeli.

        Tabağını boş yere doldurmamalı. Az ve öz yemeli. Böylece hazmını kolaylaştırmalı. Aynı şekilde gerekirse salondaki mobilyalara da, mutfak dolabındaki bardaklara da, aynı diyet uygulanmalı. İnsanoğlunun taşıyabileceği yük belli.

        Kendisine ağırlık yapan değil, aksine içini ferahlatan, ruhunu hafifleten maddi ve manevi ilişkiler kurulmalı. Kendi kendinizin diyetisyeni olup bir liste yapın derim. Emin olun, fazlalıklarınızdan çok hızlı kurtulacaksınız!

        Diğer Yazılar