Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünya üzerinde golf topu dalgıcı ya da hindistan cevizi güvenlik mühendisi gibi nice yaratıcı meslek sahiplerinin, görevlerini yerine getirirken akıllarından ne geçtiği fazlasıyla merak ediliyor olabilir. Ancak bana sorarsanız hiç biri bir yazarınki kadar ilgi çekici değil. Küçücük dünyasındaki bilimum düşünceyi, çekinmeden, tanımadığı onlarca kişiyle paylaşıyor ve kendini sonsuz eleştiri ağının içine atıyor. Bir genetik mühendisinin duygularını bilmek zorunda değilsiniz, karakterini çok da merak etmezsiniz. Genelde yaptığı iş ve aldığı sonuç önemlidir. Ama yazar öyle değil işte. Yazarların fikri kadar cismi de merak edilir. Dünyanın dört bir yanında onlarca yazar müzesi var düşünsenize. Zamanında yaşadığı mekan, doğduğu ev, filanca hikayeyi yazarken kaldığı otel, okuyucular için müthiş önemli. Hem çok saçma hem de bir o kadar anlamlı. Demek ki, yazar başını koyduğu yastıktan, salonunda kullandığı mumluktan bile etkileniyor.

        Öyle çok yükseklere çıkmayın, illa Nobel’li olmaya gerek yok. Köşe yazarı, dergi yazarı, kitap yazarı ya da blog yazarı; fikrini kendinden başkalarıyla paylaşmayı alışkanlık, hatta yaşam şekli haline getiren insanların tümünden bahsediyorum. Johnny Depp’in başrolünü oynadığı orjinal adıyla Finding Neverland, Türkçe versiyonuyla Düşler Ülkesi filmini hatırlar mısınız? Peter Pan’in ortaya çıkış hikayesini anlatıyordu. Ayakkabısından tokasına kadar, her şeyinin üzerinde Tinker Bell resmi olan bir kız çocuğunu, o kılığa sokan hikayenin arka planında neler var düşünsenize.

        Ya da Tom Hanks’in hayat verdiği Mr. Banks filmini düşünün. P.L. Travers’ın Mary Poppins kitabının Walt Disney tarafından sinemaya uyarlanmasını anlatıyordu. Bizler Mary Poppins’i şemsiyesiyle uçan muhteşem dadı olarak hatırlıyoruz. Ama yazar, hikayeyi yazarken, durmadan babasını ve bitmemiş hesaplaşmasını düşünmüş. Şimdi çocukları eğlendiren, zamanında yazarı bunalıma sokmuş.

        HAVANIZ NASIL OLURSA OLSUN

        Roman yazan, karakterlere hayat veren, onların konuşmaları üzerinden aslında kendi söylemek isteyip söylemediklerini söyleyenin de zor. Köşe yazarı olup, gündemi takip etmek durumunda kalıp, havadan sudan bahsetmek isteyenin de zor. Bana sorarsanız bugünlerde daha da zor. Bari ben umutlu olayım, insanların içine açayım deseniz “duyarsız” olursunuz. Gündem böyleyken “havalar nasıl olursa olsun sizin havanız iyi olsun” deseniz kayıtsız algılanırsınız. Hem duyarsız olmayayım, hem de kayıtsız kalmayayım deyip, gündeme uyarsanız da karamsar olursunuz. İleride müzem açılır mı, ya da henüz yazmadığım, en çok satanlar listesinde bir yıl kalan, New York Times’in en iyiler listesinde şampiyonluğa oynayan kitabımı yazma hikayemin filmi çekilir mi emin olamıyorum. Ancak bugünlerde çok ciddi konu sıkıntısı çekiyorum.

        Diğer Yazılar