Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kelime olarak pek hoşlanmasam da kullanmak durumundayım; hayata yeni başlamış bir insanı “terbiye” etmek hiç kolay bir iş değil. İçinizden doğruları söylemek, yanlışları göstermek, iyiyi doğruyu tanıtmak geliyor ancak yöntem konusunda sıkıntılarla karşılaşabiliyorsunuz.

        Gayet normal, hepimizin başına geldi. Büyük kızım içindeki isyankarlık duygularıyla henüz tanışıp, bizi de bizzat müşerref ettiğinde konuyu “bilen” kişilere danıştık. Ceza vermeyin ama bedel ödetin dediler.

        “Misal; yemek sadece sofrada yenir dediniz, ama reddetti, dinlemedi, inledi, tutturdu, tabağını aldı odasına götürdü. Yer gök yemek oldu. Bu durumda, odasını temizleme görevini ona vereceksiniz. Her yaptığının bir sebebi, sonucu ve bedeli olduğunu bilecek” dediler. Adı üzerinde kendileri “bilen” biz taze ebeveynler de “bilmeyen” olduğumuz için fazla irdelemedik, aynen uyguladık.

        Dün iki kızımın aralarında geçen muhabbette şöyle bir kısıma denk geldim; “Benim istediğim oyunu oynayacağız. Eğer kabul etmezsen, bedelini ödersin. Bütün bilye kutun benim olur, bir daha da sana vermem”. Öncelikle sizin de farkettiğiniz üzere ortada bir bedel falan yok. Hatta bence oyun da yok. Varsa bile buna mafyacılık oyunu diyebiliriz.

        Bizim masum bedel, terbiye etme yöntemi, evdeki huzuru sabit kılma çabası, bildiğiniz şantaja dönüşmüş, tehdit yaşı 6’ya düşmüş.

        Çuvaldızı vakit kaybetmeden kendime batırdığımda çıkan sonuç belli; kaş yaparken göz çoktan çıkmış.

        Bedel kelimesi o kadar çok kullanılmış, o kadar ödetilmiş ki, tehdit boyutuna ulaşmış, evimizin ana gündem maddesi halini almış.

        NORMALLEŞTİRDİK

        Kaç yaşında olursanız olun bu böyledir; ilk kez duyan için ütopik olan söylemler bile, alışmış ve dolayısıyla kudurmuştan beter olanlar için normalleştirilir.

        Çocuklarımın terbiyesiyle ilgili çok şükür sıkıntım yok. Ancak sanıyorum, bedelin hayatımızdaki yeri ve önemi konusunda anlaşılmayan noktalar var. Çuvaldız muhtelif yerlerime saplanmış dururken, düşündüm; acaba bedel kelimesini sadece biz mi kullandık yoksa çocuklar genel olarak malum kelimeye günlük hayatın içinde fazla mı maruz kaldılar?

        Ya da belki bizim kullanmamızın sebebi de çok fazla duymamız olabilir mi? Çuvaldızın adresi değişebilir mi?

        Sebebi her ne olursa olsun, haklıyız ya da değiliz; sizce de biraz fazla bedel ödemiyor muyuz?

        HESAPLAŞMA GÜNÜ

        Sözde veya hayata geçmiş biçimde, durmadan bedel kelimesini telaffuz etmiyor muyuz? Geçtiğimiz bir kaç gün yine hesaplaşma ve bedel ödeme günleriydi. Gazete manşetleri, haber başlıkları misliyle ödenen bedellerle doldu taştı.

        Acaba bedel kelimesini toplumca hayatımızdan çıkarsak mı?

        Nitekim neden bilmiyorum; içimden sürekli bedel ödetmek geliyor.

        Büyüklerim öyle tembihledi, onlar ödetmeyi alışkanlık haline getirdi diye, kimseyle uzlaşmadan, anlaşmadan, “bak ama bedelini çok ağır ödersin” deyip, çekilesim var.

        Sonucu önemli değil, yaptırımını boşverin, ben diyeyim bir kere, gerisini onlar düşünsün.

        Diğer Yazılar