Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Giyim, kuşam, dekorasyon ya da araba tercihi konusunda klasikten şaşmayan insanları, yeniliklere açık birisi olarak hiçbir zaman anlayamadım. Bana göre sıkıcılar. Sonra fazla garanticiler. Ama kendilerini iyi hissediyorlar.

        Geçtiğimiz günlerde ben de “klasik” başlığında bir yapıma kendimi dahil ettim. Jeanne- Marie Le Prince de Beaumont’un hikayesinden uyarlanan, Disney’in en “klasik” filmlerinden; Güzel ve Çirkin’i izledim.

        Sonuç; galiba klasik kelimesine eski kadar önyargılı değilim.

        Güzel ve Çirkin’in hikayesine hepimiz aşina, hatta akrabayız. Belle’in köyün yüzölçümünü aşan vizyonuna, hayatını orada geçirme korkusuyla daralmasına, epey tanıdığız. Çirkin’in hikayesini de biliyoruz. Hatta bir ismi olmayıp canavar ya da çirkin denmesine de ilk günden beri sinir oluyoruz. İşin ilginç tarafı bunların hepsini kızım da biliyor. Ama biz yine de izledik.

        “Klasik” kelimesinin konforundan yararlanmak istedik. Son dönemde izlediğimiz her masum afişli filmin içinden çıkan, ne olduğunu bu yaşta kendime bile açıklayamadığım korkunç ve saçma karakterler, geceleri uykumuzu kaçırmasın, beklentilerimiz bizi hayal kırıklığına uğratmasın diye, risk almamayı seçtik. Güzel ve Çirkin’in bu haline bayıldık. Bırakın bizi kandırmasını, olumlu beklentilerimizin üzerinde bir performans sergileyerek, neredeyse üç saati 15 dakika tadında geçirdik.

        Yeni karakterlerle tanışmadık, yepyeni bir hikayeye dahil olmadık, görüntü teknolojisini saymazsanız, 2017 yılının gerektirdiği uçan, kaçan nimetlerden faydalanmadık ama, eski bir dostun evine gitmişiz gibi, resmen ağırlandık. Dedim ya klasik eğer buysa ben artık klasikçiyim. Garanticiyim, konforluyum.

        DIŞINI BIRAK KALBE BAK

        Bir şey daha eklemek istiyorum; film ders tadında gidip izlenmeli. Aslına bakarsanız çok basit bir sloganının üzerinde yoğunlaşıyor ama bence basit diye artık çok fazla tekrar etmediğimiz bir konudan bahsediyor. “İnsanları dış görünümüne göre; dinine, diline, ırkına göre değerlendirme, kalbini gör” fikrinde birleşiyor. Bırakın çocukları, yetişkinlerin bile son yıllarda beceremediği bir davranış olduğu düşüncesindeyim. Artık karmaşık cümleler, saatler süren söylemler, günlerimizi alan paneller işe yaramıyor. Yetişkinlerin uyanması için çocuk filmleri gerekiyor.

        Diğer Yazılar