Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yemeye, içmeye ya da uzun saatler uyumaya bayılırım diyen onlarca insana rastladım. Ancak gezmekten fazla haz etmem diyenine hiç rastlamadım. Kaldı ki, gezmek sevilmez mi canım? Mobil bir hayat sürmek varken, neden tuzluk gibi bir yaşamı tercih edelim ki...

        Nitekim milletçe pek severiz gezmeyi. Bir toplum düşünün ki; hemen hepsinin emeklilik planı; güzel, güneşli günlerde o kapı senin, bu kapı benim gezmek olsun. İşte o biziz. Biz ki, hiç üşenmemiş, buralardan kalkıp gitmiş, Venedik’te maske festivaline katılmış, hiçbir masraftan kaçınmayıp, St. Petersburg’da beyaz geceleri izlemiş, bir Türk klasiği olarak, Maldiv’lerde balayı yapmış, eşine nadir rastlanan gezginleriz. Burnumuzun dibindeki pazarları, çarşıları, festivalleri, şenlikleri genel anlamda bilimum gezinti fırsatını mı kaçıracağız? Devir; yerel lezzetlerin, yakın ancak keşfedilmemiş adreslerin, burnumuzun dibinde, yabancıların çoktan tadını alıp, bizim yeni müşerref olduğumuz mesafelerin devri.

        Yerel ve yakın turizm

        Alaçatı Ot Festivali’ndeki insan güruhunu gördünüz mü? Bizzat katılmadıysanız bile, binlerce insanı, illa ki televizyon ya da gazetede gördünüz. Nitekim öyle bir kalabalık vardı ki, haber niteliği aşikardı. Ot, çöp bahane, yerel ve yakın turizmin şahlanması şahane. Bugün ve yarın Urla, Enginar Festivali ile misafirperverliğini gösteriyor. Müthiş zengin bir program eşliğinde, sakız enginarını uluslararası düzeyde tanıtıyor. Eminim kimse enginar’ı ilk kez tatmıyor. Ancak yılların Urla’sına festival sebebiyle gidip, onlarca insanı birarada görerek, bence şehriyle gurur duyuyor. Keza bizler sanırdık ki, böyle organizasyonlar ancak “yabancılar” yaptığında havalı oluyor, isimler ve başlıklar, başka dilde olunca çekici hale geliyor. Başka türlü öz, hakiki Yunanlıların dahi itibar etmediği, 50 metrekarelik, dört tarafı denizle çevrili yerleşimler, başka nasıl popüler hale gelebilirdi. Yarın bir yerde daha lezzet festivali var. Şehrin merkezine müthiş yakın, yayılarak artan yerleşimin epey göbeğinde kalmış, Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’e ev sahipliği yapmış, adından da anlaşılacağı üzere, rüzgarıyla meşhur Yelki’de...

        YELKİ BUYUR EDİYOR

        Yelki ile tanışıklığım bundan 10 yıl öncesine dayanıyor. Doğallığına, şehrin bu kadar içinde olmasına rağmen, kendini bozmamış duruşuna, ailece hayran kalmıştık. Yarın Yelki, tüm halkı ve halkının elinden çıkma yerel tatlarıyla “Bu Köy Bizim Köyümüzdür” sloganı eşliğinde ziyaretçilerini bekliyor olacak. Hiçbir konuda abartıları yok, son derece mütevazılar, sadece Yelki’yi tanıtmak istiyorlar. Zengin tarihi bilinsin, 1993 yılında arkeolojik sit alanı olarak kayıt altına alınan, İnkaya Mağarası’nın varlığı yayılsın, gelenler; yöresel pazarda gördüklerini alsın, tatsın, memnun ayrılsın ya da Butik Sanat Evi’ni görsün istiyorlar. Ne diyelim, biz de artık gezmek deyince, çok uzaklara, yaban ellere, pasaportlar elimizde saatler süren kuyruğa ya da evimizden kilometrelerce uzağa gitmeyelim istiyoruz. Biraz kendimizi ve elimizi uzatsak değebileceğimiz mesafeleri, keşfetmeye ihtiyacımız yok mu?

        Diğer Yazılar