Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Meğerse ne saf, ne naif, ne temiz günlermiş. Nuri Alço’nun içkilere ilaç attığı, Tecavüzcü Çoşkun’un köşe başında mesleğini icra etmek üzere hazır bulunduğu sahnelerde gördüklerimiz, meğerse ne kadar da kendi halinde, kalender kötülüklermiş. En azından insanoğluna gardını kuşanmak, kötülüğün hangi kaynaktan çıkabileceğini kestirmek için imkan verirmiş. Bir; bilmediğiniz yerlerde sıvı tüketiminden kaçınacaksınız. İki, köşe başlarında Tecavüzcü Çoşkun’un eşkalinde tiplerle karşılaşırsanız, arkanıza bakmadan kaçacaksınız. Kaldı ki, bu sahnelerden hisse çıkaramadıysanız diye, annelerimiz zamanında ikinci baskıyı itinayla geçti.

        “Yabancılarla konuşma, tanımadığın yerde bir şey içme, tipini beğenmediğin insanların yanında durma, Hansel ve Gratel’in başına gelenlere bak; şeker ya da çikolata verilirse katiyen alma”. Almadık, katiyen içmedik, yıllar yılı, her bıyıklı ve kızıl saçlıya Nuri Alço, ikram edilen her sıvıya potansiyel kötülük karışımı muamelesi yaptık. Fena da olmadı, Allah’a şükürler olsun. Bugünlere kadar tek parça halinde geldik. Şimdi, bizler de anneden kızına çeyiz tadında geçen tembihleri yavrularımıza uygulamak istiyoruz. Fakat sorun şu ki, inovasyon denilen kavram kötülükleri de pençesine düşürdü. Geleneksel art niyetler, yerini modern fesatlıklara bıraktı. Tehlikenin nereden geleceğini, kestirmek mümkün değil. Kime neyi yasaklasak, nasıl tembih etsek, yapılmaması gereken 10 tehlikeli hareket deyip liste hazırlasak, acaba içine neleri katsak kesinlikle bilemiyoruz.

        Aman yavrum her yogiye inanma!

        Sanıyorum, gündemden ötürü, şu günlerde bir gence edilebilecek en popüler tembih; “aman diyeyim çocuğum, çakralarını herkese açtırma” olabilir. Ya da “ne me lazım yavrum, her yogiyim diyene inanma” da ayrı bir alternatif sayılabilir. Çünkü son günlerde duyduklarımız gösterdi ki, insanoğlu rahatlamak için yaptığı bir teknikte dahi fazla rahatlamamalı.

        Daima diken üstünde durmalı, her şeyden işkillenmeli, kendini katiyen teslim etmemeli. Evet, biliyorum zaten yoganın amacı, insanı kötü düşüncelerden arındırmak, rahatlatmak, bedenini ve ruhunu dinlemesine yardımcı olmak ama olsun.

        Allah göstermesin, insan ne zamanki Pollyanna moduna giriyor, “mutluyum, mutlusun, mutlular, kötülük yok, kelebek oldum, kanatlanıp uçacağım” moduna giriyor, alın işte gördünüz, o zaman giren giriyor, çıkan çıkıyor. O yüzden fazla rahatlamak da iyi değil. Rahat batıyor bu sefer. Azı karar çoğu zarar!

        Kendinize bile güvenmeyin

        Dünyanın çivisi çıktı diye boşuna demiyorlar. Nereye gitsek, kimlerle konuşsak, kime inansak bilemiyoruz. Paranoyak olduk. Güven problemimiz had safhada.

        Utanmasak aynaya bakıp “bana hiç tekin gelmedin, bakışlarını beğenmedim” demek üzereyiz. Hani önlemimizi alalım desem, hangi noktadan başlamamız gerektiğini, inanın bilmiyorum. Dedim ya ne güzel günlermiş; eskinin içkiye ilaç atıldığı, tecavüzcülerin tek tip olduğu, katillerin meydana çıktığı sahnelerde ortak müzik uygulamasına geçildiği hikayeleri... En azından fenalığın nereden gelebileceği konusunda insana birazcık yol gösteriyormuş.

        Şimdi sağ gösterip sol vuruyor, iyileşmek için gideni hasta yapıyor. Sana yol göstereceğim diye el verip, başka ne var ne yok alıp götürüyor. Bırakın yol göstermeyi, insanı yoldan çıkarıyor. Dünyanın çivisi çıktı, o bir şey değil, tamirci çağırdık o da sapık çıktı!

        Diğer Yazılar