Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tümüyle bir tesadüfle izledim sinemada, Blue Blues Band belgeselini.

        İzlemek istediğim filmi kaçırınca, bana ‘iki yabancı rock sanatçısının hayatı’ diye aktarılan belgeseli tercih ettim.

        Film başlayınca anladım ki, bu iki sanatçı da Türk. Adlarını bile duymamış olmaktan esef duyacağımı, efsane isimlerle tanışacağımı bilemezdim. Severim ama derin ilgi duyduğum alanlardan biri değildir rock. İzledikçe fark ettim, İstanbul’da Kemancı, İzmir’de Mavi’ye arada bir uğramakla sınırlı kaldığım bu dünya ülkemde de uçsuz bucaksız denizmiş. Ve işin içinden çıkamayan, kaybolan büyük yeteneklerle dolu bu dünya...

        Kurt Cobain, Jimi Hendrix, Jim Morrison, Amy Winehouse gibi yalnızca müziklerini değil, hayatlarının ritmini ve sonlarını da elleriyle yazanlara iki Türk sanatçı da dahilmiş.

        HENDRİX’LE BAŞLAYAN YAŞAM

        Blue Blues Band, iki dünya müzisyeni olduklarına tanıklık ettiğiniz Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’nın hikayesini anlatıyor.

        İkilinin birlikte çaldıkları efsane grubun ismini taşıyan belgeselde Teoman, Erkan Oğur, Göksel, Sunay Özgür, Batu Mutlugil, Aylin Aslım, İskender Paydaş, Ercan Saatçi, Deniz Arcak gibi isimlerin tanıklıkları arasında önce Amerika’ya gidiyoruz. Jimi Hendrix ve The Monkees’le çalışacak kadar yetenekli genç bir baterist var; Kerim Çaplı. Multi enstrümantalist ve efsane bir sese sahip, 18’inde bir müzisyen.

        Ancak annesini yitirince amcasının evinde sığıntı hisseden bu genç, Türkiye’ye atıyor kendini. Çaplı, dönemin efsanesi Blue Blues Band’in ayrılmaz parçası haline geliyor.

        ÇAPLI VE ÇETİN

        Sahne performanslarıyla devleşen grubun solisti ise 90’larda şöhretinin doruğuna tırmanan Yavuz Çetin.

        Besteleri rockseverlerin hitleri arasına giren Çetin’in yaşadığı ruhsal çalkantıları izliyorsunuz. Bipolarla başa çıkmaya çalışan genç sanatçı sinir buhranlarına yeniliyor. Unutulmaz besteleri yaparken Bakırköy’de tedavisi sürüyor. Plak şirketinin ikinci albümünü ertelemesiyle bunalımı artıyor Çetin’in ve boğaz köprüsünde durduruyor taksiyi. Başa çıkamadığı kendini, elleriyle bırakıyor Boğaz’ın sularına. Kerim Çaplı’ya mı ne oldu? O da müziği ne kadar güçlüyse hayata direnci o kadar zayıf haliyle, her gün biraz daha kayboluyor. Parasız bir hayatın gerilimlerine dayanamadıkça iç dünyasına kapanıyor.

        Kimi zaman sinirlenip sahneden inecek kadar kopuş başlıyor. Trajik sondan kurtulamıyor ve bir otel odasında son buluyor yaşamı.

        Jimi Hendrix’le çalışan efsane ismin bugün bir mezar taşının olmadığını görmek dahi unutulmazdı belgeselde. Belgeseli benim için farklı kılanlardan biri de bu. Başarısız olma kaygıları, uzun dalgınlıklar ve suskunluklarla hayatla başa çıkamaz hale gelişler.

        Hata var elbette, indiegogo destekçileriyle tamamlanan bir belgeselden söz ediyoruz ama gözünüz görmüyor çünkü aklınız dahilikle delilik arasındaki o ince çizgiye takılı kalmış oluyor. Bu yetenekler Türkiye’de olmasa hayatları farklı mı olurdu. Aklınızda sorular, kulaklarınızda ise Kerim Çaplı’nın muhteşem seslendirdiği ‘Superstition’la ayrılıyorsunuz sinemadan.

        Daha ne olsun? Müzikle zerrece ilginiz varsa hiç durmayın derim. Umarım sizler bir tesadüf beklemeden bu şansı yakalarsınız!

        Diğer Yazılar