Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Birkaç gün öncesi....

        Henüz CHP’nin cumhurbaşkanı adayı netleşmemiş, diğer muhalefet partilerin genel başkanları tek tek adaylıklarını açıklıyor. Anadolu Medya Buluşmaları kapsamında ana muhalefet partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na soru soran gazeteciler arasındayım.

        Neden siz aday olmaya bu denli mesafeli duruyorsunuz” soruma karşı, Kılıçdaroğlu ısrarla partili cumhurbaşkanı modelini doğru bulmadığını, bu nedenle aday olmayacağını söylüyor.

        O gün ortamda hatırı sayılır sayıda partili de var. Merak had safhada. Mini nabız yokluyorum.

        Muharrem İnce o zaman zayıf ihtimal. Güçlü adayları biliyorsunuz işte şimdi mühimliği kalmadı!

        Ama yaşadığım tezat aklımda kaldı. Açıklandığından bu yana ise İnce’nin adaylığını yanlış bulan partiliye ise neredeyse rastlamadım.

        Daha önce genel başkanlık adaylıklarında onu sert eleştiren partililere bakıyorum mutlu, mesutlar.

        Belki bu, örgüte, tabana uzun yıllar emek vermenin bir sonucudur. Diğer adaylardan daha hızlı benimsendi.

        Hatta öyle ki sosyal medya şimdi ince mesajlarla dolu!

        Arşivleden resim toplayan, fotomontajla kendini yan yana getiren, saçlar siyah ve tığdan da ince haldeki İnce fotoğraflarıyla TBT yarışına giren mi ararsınız, sosyal medya baştan aşağı onlarla dolu. Vallahi ben en çok İnce’yi padişah, kendini vezir yapan paylaşımı beğendim.

        Abi artık nasıl göze girmek istiyorsa!

        PARTİLİ AYRIMI

        Tam bu noktada izninizle biraz derinlere dalalım. Kılıçdaroğlu’nun işaret ettiği o noktaya.

        Türkiye başdöndürücü bir hızla geçiş yaptığı ‘Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne alışabilecek mi?

        Yoksa ülkenin başı, baş komutanın partisiz olması, taraflar üstü bir makamı temsil etmesi sistemin tutkalı mıdır?

        Evet dünyada partili cumhurbaşkanı modeli var. Ancak çoğu partisinden istifa etmiş cumhurbaşkanı.

        Sık örnek gösterilen Fransa’da da durum böyle. Hatta Sarkozy istifasını şu sözlerle ifade etmişti:

        Fransız Cumhurbaşkanı devleti temsil edebilmeli, tüm Fransızlar adına konuşabilmeli. Tarafsızlığı konusunda herhangi bir şüphe olmamalıdır. Benim ahlaki görevim partimle ilişkilerimi kesmektir”. Şimdi önümüzdeki seçimle ya ‘cumhurbaşkanının partili olduğunu herkes bilirken aksi iki yüzlülük olur’ bakışını ya da ‘devletin başı halkı temsil etmeli, partili olmamalı’ ayrımı pekişmiş olacak.

        Cumhurbaşkanı siyasi olarak sorumsuz olduğu ve tek başına aldığı kararlara karşı yargı yolu kapalı olduğu için kararlardan Bakanlar sorumlu kalacak.

        Yani gelinen noktada, Türkiye’nin atacağı adımların detayları, kendisi kadar önemli.

        Bakın ince ince düşünürken nasıl da derinlere indik!

        Diğer Yazılar