Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünyaya anlam vermek doğuştan getirdiğimiz çok güçlü bir gereksinmedir. İnsanın anlam verme sisteminin en önemli öğesi kendisidir. “Kendisi” kelimesi yerine şimdiden sonra “öz”, kendi gözündeki değerine de “özdeğer” diyeceğim.Bağışıklık sistemi bir canlıdaki hastalıklara karşı koruma yapar, patojenleri ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eder. Anlam verme sisteminin bağışıklık sistemi de özdeğerdir. Bizim anlam dünyamızın bütünlüğünü bozan, karmakarışık yapan ve sistemin çökmesine neden olan yabancı öğeleri keşfeden ve sistemi koruyan bizim özdeğerimizdir.

        Yetersiz bağışıklık gücü olan insanlar sürekli hastalandığı gibi, özdeğerleri düşük insanlar da çabucak karamsarlığa kapılır; onların yaşamları korku ve acıdan korunma çabalarıyla doludur. Güçlü bağışıklık sistemi olan kişi, içinde yaşadığı koşullara en iyi uyumu yaparak sağlıklı bir yaşamın tadını çıkarır. Özdeğerimiz yüksekse yaşamımızı keyifli deneyimlerle doldurmak için girişimler yaparız.

        Hastalık düşkünü insanlar vardır; hasta olacaklarına o kadar inanırlar ki, sağlıklı dönemin geçici olduğunu “bilirler” ve hasta oldukları zaman içleri daha rahat olur; nihayet bildikleri bir durum içindedirler. Bunun gibi özdeğeri düşük insanlar mutlu olabileceklerine inanamazlar; hatta mutlu oldukları zaman ne yapacaklarını bilemezler ve kaygılanırlar. Keder, kaygı ve acizliğe tutkunluk geliştirmişlerdir.

        Korku ortamında özdeğer gelişemez. Korku ortamında yetişen biri korktuğu kişinin, örneğin babanın gözüne girmeye çalışır. O ailede babadan başka değerli kimse yoktur. Psikolojik anlamda anne yoktur, ağabey ya da abla yoktur. Bir insanı bu ailede ancak baba var edebilir. Bazıları ömür boyu kendisini babasına kanıtlamaya çalışır. İçten içe kendi gözünde bir değeri olmadığını bildiğinden hem kendine hem de otoriteye öfkelidir. Acı vereceğinden bu öfkeyle yüzleşemez, onu içine gömer. Bu insanlar değişik tutkunluklar geliştirirler; yeme tutkunluğu, sigara, içki tutkunluğu, cinsel saldırganlık ve doyumsuzluk, uyuşturucu kullanma alışkanlığı gibi.

        Kişilerin hastalıktan kurtulması için bağışıklık sistemlerinin güçlendirilmesi gerektiği gibi, kişilerin kötü alışkanlıklardan kurtulması için özdeğerlerinin yükseltilmesi gerekir. Ne var ki, bir insanın özdeğerini ancak kendisi yükseltebilir.

        Tarım toplumuna geçişte avcılığın yanı sıra toprağı işleme ve hasat elde etme ile ilgili yeni bilgi ve beceriler gerekti. Kişinin anlam verme sistemi yalnız avcılığı değil, toprağı da işin içine katan bir gelişme göstererek daha karmaşık bir durum aldı. Anlam verme sistemi karmaşıklaştıkça, özdeğerin gücü daha da önemli hale geldi. Tarımdan endüstriye topluma geçince büyük kentlerin oluşması, teknolojinin gittikçe hayata girmesi, büyük sermaye birikimlerinin oluşması ve güçlerin din ve siyaset makamlarının yanı sıra sermaye sahiplerine doğru kayması daha karmaşık bir toplum oluşturmaya başladı. Bu toplumda yaşamak isteyen daha çok bilmek, daha karmaşık seçimler yapmak ve sürekli gelişmek zorunda kaldı. İçinde yaşadığımız bilgi toplumunu ayakta tutacak anlam verme sistemi çok daha karmaşık ve çok boyutlu olacaktır. Çağdaş modern toplumun temelindeki bilgi ve becerilerin kaynağı olan anlam verme sistemini ayakta tutacak özdeğer güçlü olmak zorundadır.

        Peki, özdeğer güçsüz olursa ne olur? Yaşarmış gibi görünen, ama aslında ruhen ölmüş insanların sayısı çoğalır. Yaşanmamış yaşamlar çoğalır. Yaşanmamış yaşamlar çoğalırsa ne olur? Erich Fromm‘a göre, dünyadaki bütün kötülüklerin ve savaşların temelinde, yaşanmamış yaşamlar vardır. Özdeğer düşüklüğü kötülüklerin ve savaşların kaynağıdır.

        Diğer Yazılar