Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ahmet İnam Felsefe Profesörü. İnsanı anlamak için Psikiyatrist olmayı düşlerken İngilizce öğreneyim diye ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü’ne kaydını yaptırmış, mühendis olarak mezun olmuş. Tv programım için kendisiyle yaptığım söyleşide şöyle anlattı:

        “Kafamdan dedim ki, mühendisliğin de her halde insanı anlamada bir faydası olsa gerek. Aslında biraz da öyle oldu. O nedenle belki genç öğrencilere her meslekte kendi özlemlerine dair bir şeyler bulabileceklerini söyleyebilirim. Yani istedikleri olmuyorsa o kadar yıkılmasınlar. Mesela ben mühendislikte bir takım matematik formülleri, makineler, motorların içinde bile motorla ilişkiye giren insanı anlamaya, o insanı tanımaya çalışıyordum. Onun için belki iyi bir öğrenci olamadım ama sanıyorum bu beni çok düşündürttü ve mühendislik eğitimi yapmak bana çok müthiş bir ufuk açtı.

        Benim birçok felsefeci arkadaşım bir konuyu çok zahmetli ve zor öğrenirken, ben mühendisliğin verdiği o görme ve anlama biçimi ve farklı bir deneyim alanından gelmek çok çabuk problemleri kavrama şansı buldum. Onun için yanlış yerde olduğunu düşünen arkadaşlara ilk sözüm şudur: ‘Her zaman değiştirebilirsiniz, ama bir yere girmişseniz oradan yine özlemlerinize dair elde edebileceğiniz hazineler muhakkak vardır. Onun için yıkılmayın.”

        Peki neden daha sonra felsefe? İnsanı anlamak isteyen biri olarak diğer mühendislerin arasında yalnızlık çektiğini söyledi. Söylediklerinden şunu anladım: Mühendislerin makineyi anlama isteği, insanı anlama isteklerinden daha fazla. İnsanı anlamak isteyen biri mühendisler arasında kendini yalnız hissedebilir. Bu konuda söyledikleri önemliydi:

        Çok yalnızlık çektim. Ama iyi ki çekmişim, şimdi geriye dönüp baktığımda o ham taraflarımı bir ölçüde yalnızlığım budadı herhalde. Sonra felsefenin önemli bir şey olduğunu keşfetmeye başladım. Çünkü seçmeli ders alma imkânım vardı okulda, felsefe dersleri. Onları aldığım zaman sonradan rahmetli olan bir öğretmenim, Cemal Yıldırım Hocam dedi ki: ‘Ya herkes felsefe okuyabilir. Sen de okulunu bitir, felsefe alanında doktora yap,’ dedi. Çok hoşuma gitmişti. Kafaya koydum hemen, o işi yapacağım, ama eşim için üzülüyorum. Eşim benle mühendis diye evlenmişti, ama sonra bir baktı ki adam garip bir işle uğraşıyor. Onu böyle biraz üzmüş olabilirim, ama sonradan herhalde o da alışmıştır.

        Ahlak felsefesi konusunda düşünmeye, yazmaya önem veren biri. Bu konudaki görüşlerine doğru uzandığımda önemli şeyler söyledi:

        Ben ahlak konusunda uzun yıllar çok olumsuzdum. Çünkü ‘ahlakı’ yaşlı başlı, artık tamamen kendini bırakmış, yaşama sevinci duymayan, hayatı yaşayamayan, ‘bu yasak, bu ayıp, bu günah,’ diye devamlı ceza ve yasak koymaya çalışan insanların ağzından çıkan bir söz olarak anlardım. Edebi de öyle anlardım. Bu adamların hayattan hiç zevk alamadıkları için iki de bir böyle ahlak, ahlak diye bizi rahatsız ettiklerini düşünürdüm. Sonra yavaş yavaş kadim Yunan düşüncesine indiğim zaman anladım ki ahlak dediğimiz şey, yaşamanın kendisidir. Yani ‘ne yapmalıyım, nasıl yaşamalıyım,’ sorusu ile girilen alanın adı ahlaktır. Güzel insan olmak da edepten başka bir şey değildir. Ahlakın görece olduğunu düşünmüyorum. Bence ahlak evrenseldir. Belki edep için görünüşte farklı bir şey söylenebilir çünkü bir kültürde edepli olan öbür kültürde edepsizdir, ama gene de bütün kültürlerde ortak edep kuralları vardır. Bunu ampirik çalışmalar da göstermiş. Bilirsiniz, hayvanları kucağınıza aldığınız zaman anlıyorlar sevip sevmediğinizi. Eski Moğollardan tutun da Avustralyalı Aborjinler’e kadar ortak insan olma değerleri var saygı, sevgi gibi.

        Diğer Yazılar