Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İzmir’de belediye otobüs şoförlerine yönelik saldırılar 10 gün içinde yapılan “yolcu” saldırılarının, dayaklarının sayısı yarım düzineye ulaşırken, bağlı bulundukları sendikanın başkanını da “kendi tedbirimizi kendimiz alırız” sözlerinin boş olmadığı ortaya çıktı.

        Ama maalesef kabak “kent kartında yeterli bakiyesi bulunmadığı halde otobüsten inmemekte direnen” üniversiteli bir gencimizin başına patladı. Levye sopa gibi “klasik şoför donanımları” yanında, arkadaşlarını da “olay yeri”ne çağıran şoför, oluşturdukları “saldırgana haddini bildirme” ekibi tarafından hastanelik edilmiş.

        Olayın gelişimine bakarsak; baştan sona kadar “görevli memura yakışmayacak”, İzmir gibi Türkiye’nin en medeni insanlarının yaşadığı kentte asla olmaması gereken hareketlerle dolu.

        Belli ki; arkadaşları hiç yoktan saldırılarla görevi başında hastanelik olan şoför camiasının sinir kat sayısı tehlikeli boyutlara ulaşmış, yaptıkları “müessir fiil” (dayak) olayı, insanlık, kamu görevi bilinci ve sorumluluğu, sinir kontrolü sorumluluğu sınırlarını darmadağın eden sınırlara ulaşmış.

        Polis, şoförü yatıştırmalı...

        İzmir Emniyeti, “görev başındaki şoförlere öldüresiye dayak” olaylarını baştan ciddi olarak ele alsa, “şikayete bağlı olay” olarak kabul etmese, her an “yolcu dayağı endişesiyle” direksiyon başına geçmek durumunda olan yüzlerce şoföre “suçluların anında yakalanıp adalete teslim edileceği, her birinin polis güvencesi altında olduğunu” telkin etse, olayların böylesine çirkin bir boyuta ulaşacağını tahmin etmiyorum.

        Bunun devamında, kürsüye çıkan sendikacının da “saldırgana anladığı dilden cevap verme” gibi ölçüsü kaçmış bir tedbire gerek duymayacağını da kabul etmek durumundayız.

        Ne yazık ki, her fırsatta olduğu gibi böylesine bir konuda da vatandaş kitleleri olarak bölünmüş vaziyetteyiz. İlgili haberlerin altına yazılan yorumları okuduğum zaman dehşete kapılmaktan kendimi alamıyorum. Kimisi, vaktiyle belediye otobüsünde yaşadığı bir tartışmayı, bir şoförün kendisine yaptığı “kabalığı” da hatırlatarak “şoförlere yapılan insanlık dışı muamele”yi hak etmişliklerini savunuyor, kimisi de bu tür yorum sahiplerine hakarete varan karşı cümleler sıralıyor.

        Arada sağ duyu sahibi vatandaş yorumları da yok değil ama, ne acıdır ki bunlar azınlık durumunda...

        Şoförler de pişman olmuştur...

        Son “olay”a dönecek olursak; İzmir Büyükşehir Belediyesi otobüs şirketlerinde görevli 3.000 civarındaki şoförden en 2.900’ü, kent kart limiti yolculuğuna yetmemiş bir gence daha hoş görülü, daha babacan, daha insani yaklaşımla bakabilir, buralara kadar gelmesine kesinlikle izin vermezdi.

        Her belediye otobüslerinde seyahat eden yüzbinler içinde “kartta yeterli bakiye bulunmaması” olayı yüzlerce kişinin başına geliyor, yüzlerce kişi de tanıklık ediyor. Sorun ya “yolcu yardımlaşması” ile çözülüyor, ya da yardım alamayan yolcu, bindiği otobüsten ilk durakta kendiliğinden iniyor.

        Eminim ki; çirkin olaya karışan şoförler de, yaptıklarından, sıradan bir olay karşısında işi bu notlara taşımış olmaktan üzüntü ve pişmanlık duymuşlardır.

        Şimdi; ESHOT ve İZULAŞ yetkilileriyle, aralarına sendika temsilcilerini de alarak “acil durum değerlendirmesi” yapmalarının tam sırasıdır.

        Her kesimin, üzerine düşen görevleri kitabına uygun biçimde yerine getirmelerinin zamanıdır.

        Ayrıca yetkililer ve şoförler, ve sendika başkanı, o üniversiteli gençten özür dilemeli.

        Diğer Yazılar