Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İzmir Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya, 2014 yılı içinde İzmir’de 1.5 milyon aracın denetlendiğini, bunlardan 780 binine yaklaşık 140 milyon lira ceza yazıldığını, denetim sayısının da Emniyet Genel Müdürlüğü’nün koyduğu hedeflerin yüzde 10 üzeri anlamına geldiğini söylemiş.

        Bir zamanlar trafikten sorumlu emniyet müdür yardımcılığı yaptığı için İzmir trafiği üzerine bir hayli kafa yorduğunu anlatan Uzunkaya “Tüm bunlara rağmen, trafik kazası sayısında 2013 rakamlarına göre yüzde 10 gibi bir artış kaydedildiğini” de eklemiş.

        Müdür Uzunkaya’nın verdiği rakamların doğruluğundan şüphemiz yok. Ancak, kentin cadde ve sokaklarında, şehirlerarası yollarda eskisi kadar trafik polisi görememekten yakınan (ben de dahil) vatandaşlara bir hayli ilginç gelecek bir sonuç.

        Denetim yapılan her iki araçtan birine ceza yazılmış olması da dehşet verici bir sonuç. Trafik polisi denetimlerini daha da sıklaştırsa, rakam kesinlikle katlana katlana büyüyecek, harcayacak para bulabilmek için zam üzerine zam yapan hükümet de, kolayından para toplamış, vatandaştan zam tepkisi de almamış olacak.

        Durum budur da, çare nedir?

        Sık sık “ellerini kornadan çekmediklerinden, her an her yerde yolcu bindirip indirdiklerinden, üst üste yolcu aldıklarından, bazen kağnı gibi, bazen de ‘savulun yoldan’ dercesine araç kullanmalarından, sürekli cep telefonuyla konuşmalarından, şehir trafiğini aksatmalarından” yakındığımız hatlı minibüs şoförleri geçtiğimiz yıl 80 bin kez ceza yemiş...

        İnanın; verilen rakamlar İzmir Emniyet Müdürü gibi yetkili bir ağızdan açıklanmış olmasa, kesinlikle inanmazdım.

        Anlaşılan o ki, kentteki trafik anarşisi, hatalı parklarla yol daraltma, kırmızı ışık ihlali gibi artık iyice sıradanlaşan trafik suçları üzerine daha sıkı denetim yapılmış olsa, trafik polisimiz “daha görünür” hale gelse, yukarıdaki ceza rakamları katlanacak.

        Tabii ki, Müdür Celal Uzunkaya’nın açıklamaları “durum tespiti”nden ibaret. Her türlü kurala kendiliğinden uymayı kişisel davranış biçimi haline getirmiş vatandaşların beklentisi ise, hem şehir içlerinde, hem de şehir dışı yollarda daha sık ve daha sıkı denetimdir.

        Laikliği dinsizlik olarak algılatmak...

        Dün Türkiye’nin en önemli sivil topluk kuruluşlarından Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’nde devir teslim töreninde, Ara Dönem Başkanı Haluk Dinçer’in “veda konuşması”nın içeriğini çok beğendim.

        Burada, “tam da bizim sorunumuz bu” dediğim kısacık bir alıntı yapacağım:

        “Cumhuriyet dönemi birikimini anlamak istemeyenlerin yeterince incelemediklerini görebiliriz. Laikliğin din ve siyasetin ayrı tutulmasının önemini de demokratikleşmede daha iyi anladık. Siyaset insanların özel yaşamı ve ruhani yaşamıyla ilgilenmez. Laiklik ilkelerine sahip çıkmamız gerektiğine inanıyorum.”

        Bugün seçme ve seçilme yaşına gelmiş insanlarımızın yüzde 90’a yakını, gerçek laikliğin anlamından habersizdir ve bunların büyük çoğunluğu da, kafalarının içine özenle yerleştirildiği gibi “laikliği dinsizlik olarak” olarak algılamakta ve bu inanışı özenle korumaktadır.

        İnanıyorum ki; hakim düşünce dinin yakasını bıraktığı, laikliği tüm kural ve kaideleriyle uygulamaya başladığı, ülke insanının her yönden aydınlanmasına odaklandığı anda, gelişme, zenginleşme, evrensel kuralları uyumun önündeki tüm engeller birer birer yıkılacaktır.

        “Siyaseti seçmene indirgeme” yöntemi, her ne kadar bazılarına “prim” olarak dönmeye devam etse de, ülkemizin geleceği, gençliği açısından asla vatanseverlik değildir.

        Haluk Dinçer’in sözleri tam da bu anlamdadır...

        Diğer Yazılar