Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünyanın iki önemli derecelendirme kuruluşları, dünya çapındaki Türk Ekonomist Kemal Derviş’in de Başkan Yardımcısı olduğu Bookings Enstitüsü ile JP Morgan, dünyada incelemeye aldığı yükselişte olan 300 kent arasında İzmir’i “Dünya ikincisi” ilan etmiş.

        Bu açıklama, kentin “müzmin muhalifleri”ni bir hayli üzmüş olsa da, sürekli “olumsuzluk pompalamaları”nı bir anlamda boşa çıkarsa da, kentin yerel yöneticileri açısından güzel bir moral haberi...

        Ben bu “kalkınma-gelişme” değerlendirmelerini hep 100 metre koşucusu atletlerle değerlendiririm.

        100 metreye yeni başlayan ve diyelim yüz metreyi 15 saniyede koşuyor, çalıştıkça da derecesini geliştiriyor. 14 saniye... 13 saniye... 12 saniye...

        Gelişme müthiş, koşudan koşuya yüzde itibariyle önemli gelişme var...

        Öte tarafta da 10 metreyi 10 saniyenin altına indirebilmiş bir atlet... Dünya rekoru elinde... Birinci atletin saniyelerle kaydettiği gelişmeyi, ikinci atletimiz saliselerle ilerletebilmek için, diğerinin en az 10 katı çalışır... Çünkü, zirvenin ötesini aramaktadır.

        Ülke ve şehir gelişmelerini de, bu kişisel değerlendirme ölçütüme göre ele alırım.

        Almanya ol, hiç kalkınma....

        Örneğin; Bizde büyüme rakamları biraz yüksekçe çıkınca, konunun “pazarlamacıları” hemen söze girer; Almanya’nın yıllık kalkınması yüzde 2’lerde dolaşırken, biz yüzde 5’i yakaladık...

        Gelişme, kalkınma, büyüme elbetde güzel şeyler... Almanya’yı yakalamak için, durmadan çalışmak koşuluyla en az 100-150 yıllık bir mesafeyi de hesaba katmak lazım değil mi?

        Keşke biz Almanya’nın her alanda ulaştığı seviyeye gelsek de, “kalkınmamız-gelişmemiz” 10 yıl yerlerde sürüklense...

        Batı Avrupa ülkelerine gittiğim zaman, yaşadığımız kentlerle bir karşılaştırmaya girmesem de bir konuyu merak ederim; Kentler bu kadar gelişmişken, yerel yönetimler “daha neler yapabiliriz?” üzerine kafa yorarken, bilim adamlarını harekete geçirirken, örneğin belediye başkanlığına aday olanlar vatandaşa ne gibi “seçim vaadinde” bulunuyorlar, seçmenin onlardan beklentileri neler olabiliyor...

        Öyle ya; adaylar “kanalizasyon” diyemez, “toz toprak” diyemez, “asfalt bayramı” yapamaz, “sokak aydınlatması” diyemez, “çöpünü daha düzenli toplayacağım” diyemez, “bol su” diyemez...

        Diyemez de diyemez...

        Peki ne der?... Neler vaat eder de seçmen oylarına mazhar olur?

        Oysa bizim adayların elinde “ortaçağ vaatleri” bile bol miktarda var...

        Ayaklara da bakabilme sanatı...

        O bakımdan İzmir’in kalkınmışlığı “Paris, Londra, Berlin, Roma gibi kentler yerinde sayarken...” gibi değerlendirmeleri, son derece afaki buluyorum.

        Şüphesiz her gelişme güzeldir... Özellikle de kent yöneticileri için onurdur, gururdur... Sonuna kadar kullanmak da haklarıdır...

        Bu gibi durumlar olduğunda şıp diye aklıma gelen bir Fransız deyimi vardır; Tavus kuşuna haddini bildiren ayaklarıdır... Yani böbürlene böbürlene eşsiz kuyruk yelpazelerini açıp böbürlene böbürlene dolaşan tavus kuşu, gövdesi ile bağdaşmayan çirkinlikte olan ayaklarına bakınca kanatlarını indiriverirmiş.

        Diyelim; Bornova’dan metroya bindiniz, Konak’a doğru yol alıyorsunuz... Gıda Çarşısı’nın önündeki kırık dökük yapılar, metruk binalar, çirkin sıfatının bile hafif kaldığı çatılar... Motorlu araç kaporta depoları, sıra sıra hurdaya çıkmış araçlar... Hilal İstasyonu’na geldiğinizde, sağınıza bakıyorsunuz, 25 yıldır bir türlü dönüşemeyen Tenekeli Mahalle, solunuza bakıyorsunuz...

        İşte, “gelişme hızı”nda dünya ikincisi İzmir...

        Bir de o kuruluşlar İzmir’de işsizlik rakamını 6.6 olarak vermiş... Bizim istatistik enstitüleri “zorlama iyimserlik”le bile yüzde 16’ları bulurken, yüzde 6.6 ne kadar inandırıcı olabilir.

        Konuyu son yıllarda adını sadece tabelalarda gördüğümüz Büyük Vatan Şairi Namık Kemal’den bir alıntı ile noktalayalım:

        Yüksel ki yerin, bu yer değildir...

        Diğer Yazılar