Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mübarek Ramazan ayını yarıladığımız şu günlerde sosyal medyada yoğun olarak taştışılan, benim de fetva üstadlarına soracağım bir soru öncesinde Hz. Ömer’in “devletin mumu” hikayesini hatırlatmanın tam yeri ve zamanıdır...

        Hz. Ömer halife iken, bir gece makamına ashaptan (Hz.Muhammed’e inanan, O’nu gören ve müslüman olarak ölen kimseler) biri gelir ve selam verip oturur.

        Fakat selamı alınmaz. Hz. Ömer önündeki işle meşguldür ve konuk merak içinde bekler.

        İşini bitiren Hz. Ömer, önünde yanan mumu söndürdükten sonra ikinci mumu yakar ve konuğunun gözlerinin içine bakarak “Aleyküm selam...” der.

        Konuğu sorar:

        - Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve bir mumu söndürüp diğer mumu yaktıktan sonra konuşmaya başladın?

        Hz Ömer cevap verir;

        - Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için, kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra senine konuşmaya başladım.

        Sahabenin gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder;

        - Ya Rabbi! Hz Ömer’i bizim başımızdan eksik etme.

        Bu yazıyı yazmadan önce oruç tutan bir kaç arkadaşa sordum. Son zamanlarda devlet katında yaşanan iftar vermeleri nasıl karşılıyorsun? Ya da senden devlet hizmetinde kullanılmak üzere alınan vergilerin, hiç de muhtaç olmayan bir gruba ikramda bulunmak için harcanmasına?

        Üstelik de; din ve devlet işlerinin kesin çizgilerle ayrılmışlığı, her din ve inanışa eşit mesafede durmak, ancak o kesimlerin din ve inanışlarının gereğini yerine getirmeleri için her türlü güven ortamını sağlama üzerine şekillendirilmiş laik Türkiye Cumhuriyeti’nin dini vecibelerini yerine getiren bir kısım insanlara, her kesimin vergisinin harman olduğu devlet hazinesinden ikramda bulunulmasını?...

        Hayır da, sevap da kişiseldir...

        Bu soruyu yönelttiğim arkadaşlarımın tamamı “hayır işinin kişisel olduğu, devletin asla bu işlere bulaşmaması gerektiği” noktasında buluşurken, arkadaşlarımdan birisi de şöyle bir soru yöneltti;

        İnanan, inanmayan veya başka dinlere inanan tüm vatandaşların vergileriyle kurulmuş bir sofrada iftar açmak helal midir? O iftarla nihayetlenen oruç kabul olur mu?

        Devlet hazinesinden belirli gruplara iftar yemeği verilmesinin hem hem dini, hem insani, hem de sosyal hukuk devleti açısından eleştiriyi hak etmiş bir davranış olduğu konusunda birleştiklerini söyleyebilirim.

        Bir de sosyal medyaya bakayım dedim; konu açılmış, en ağırından tartışılıyor bile... Ama sanki tek taraflı... Sadece devletin iftar yemeği vermesine karşı olanlar... Ve bir de sağ duyulu yaklaşım;

        Kimin o iftar için harcanan parada hakkı varsa, helâlliği alınması gerek ki; o zaman helal olsun. Yoksa milyonlarca kişinin hakkını, yüzlerce kişiyi iftar açtırmaya Yüce Allah’ın da rızası olmaz...

        Vergilerle hayır yapılmaz...

        “Eski komünistler”den bir arkadaşımın görüşü ise şöyle;

        Devlet hayır kurumu değildir, topladığı vergi ile kamu yararına somut hizmetlerde bulunan kurumdur. Kaldı ki hayır ailesel ve kişisel maddi varlıkla yapılır. Şahsen benim vergilerimin de içinde bulunduğu devlet gelirlerini belirli kesimlerin kristal bardaklı iftar yemeklerine harcamasını asla helal etmiyorum. Görüyorum ki; “birlik ve beraberlik için” diyorlar... Her kesimin kendi iftarını verdiği bir ülkede, hangi birlikten, beraberlikten söz edebiliriz?

        Ben de aynı görüşteyim ve bu “devlet iftarları”nın gelenekselleştirilme çabalarını hoş ve helal karşılamıyorum...

        Diğer Yazılar