Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Montesquieu’nun İran Mektupları’ndan bir bölüm daha...

        “Rika’dan aynı kişiye...”

        Belirlenen saatte kütüphaneye gittim ve adamım beni tam da birbirimizden ayrıldığımız noktaya götürdü. “İşte” dedi bana, “gramerciler ve tefsirciler... “Peder!...” dedim ona “Bütün bu insanların kendilerini sağ duyudan muaf görmeleri mümkün mü?...”

        — Evet mümkün... Hatta onlarda sağ duyuya rastlanmaz. Fakat bu, eserlerini daha kötü yapmaz. Bu da onların işine gelir.

        — Bu doğru... Bu tür bilimlerle uğraşması çok daha hayırlı olacak bir çok filozof tanıyorum.

        — Nedenlerden bağımsız olarak ikna etme yeteneğine sahip hatipler ile insanı kendine rağmen ikna olmaya zorlayan ve onu zorbalıkla ikna eden geometriciler.

        İşte son derece ilginç konuları ele alan, her satırında sonsuzluğa rastlanan metafizik kitapları; şu muazzam evrenin ekonomisi içinde zanaatkarlarımızın en basit aygıtlarından daha mucizevi bir şey bulamayan fizik kitapları. Doğanın kırılganlığı ve sanatın gücü şerefine dikilmiş anıtlar. Yani tıp kitapları. Bunlar en hafif hastalıkları tedavi ederken bile insanı korkudan tir tir titretirler; ölümü o denli yaklaştırırlar bize. Fakat devaların marifetinden bahsederken de sanki ölümsüzleşmişiz gibi, kendimizi tamamen güvende hissetmemizi sağlarlar.

        - Hemen şurada, insan vücudunun bölümlerinin tasvirinden ziyade, bunlara verilen barbarca isimleri barındıran anatomi kitapları. Bunlarla ne hasta hastalığından kurtulur, ne de doktor cehaletinden.

        İşte kah hastanelerde, kah küçük evlerde barınan kimya kitapları; zira her iki ikametgah da ona aynı şekilde uygundur.

        Şeytanlık kitapları...

        - İşte bilim, daha doğrusu o kült cehalet kitapları. Bir takım şeytanlıklar barındıran kitaplar böyledir. Bazılarına göre menfur, bana göre acınası kitaplardır bunlar. Astroloji kitapları da bu tür kitaplardandır” dedi.

        “Siz neler söylüyorsunuz Peder? Astroloji kitapları mı?” dedim hiddetle... “İran’da en çok önem verdiğimiz kitaplar bunlardır. Hayatımızdaki bütün eylemleri bu kitaplar düzenler. Bütün girişimlerimizde bize yol gösterir. Astrologlar, kelimenin tam anlamıyla bizim rehberlerimizdir. Bunlardan da öte, devlet yönetimine girerler.”

        “Eğer öyleyse...” dedi bana “Aklın boyunduruğundan çok daha katı bir boyunduruk altında yaşıyorsunuz. En tuhaf imparatorluk diye işte buna derler. Gezegenlerin kendilerine bu denli hakim olmasına izin veren bir aileye, hele hele bir ulusa sadece acırım.”

        “Siz” dedim “Nasıl cebre baş vuruyorsanız, biz de astrolojiye baş vuruyoruz. Her milletin kendine göre bir bilimi vardır. Politikasını buna göre düzenler. Bizim İran’ımızda bütün astrologlar, sizin bir tek cebir uzmanınızın neden olduğu saçmalık kadar saçmalığa neden olmamıştır. Yıldız rastlaşmalarının, sizin sistem kurucunuzun (burada hukuktan bahsediliyor) güzel mantık yürütmeleri kadar emin bir kural olduğuna inanıyor musunuz? Fransa’da ve İran’da bu konuda bir oylama yapsak, astrolojinin kesin zaferiyle sonuçlanırdı. Matematikçilerin fena halde küçük düştüğünü görürdünüz. Onların aleyhine nasıl da ezici bir sonuç elde edilirdi.”

        Tartışmamız bölündü. Birbirimizden ayrılmamız gerekti.

        Paris, Ramazan ayının 26. günü, 1719...

        İnsanların günümüzden 300 yıl önce neleri tartıştıklarını ve bu gün nerelere ulaştıklarını gördükçe, bizim daha almamız gereken yolun uzunluğu karşısında dehşete kapılmak mümkün değil...

        Diğer Yazılar