Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başlık; ilk kez 1990’lı yılların ikinci yarısında okuduğum Fransız Düşünür-Yazar Emil Zola’nın bundan 113 yıl öne yazdığı romanın adı. Şimdi tekrar elimde... Bu kez sadece okumuyorum, cümle cümle yutuyorum. Çünkü, ülkemizin bu gün içine çekilmek istediği durumun içerdiği tehlikeleri anlatıyor. Çünkü; 150 yıl öncenin Fransa’sı tıpkı bu günlerde bizim yeniden ve “istek üzerine” tartışmaya başladığımız laikliği tartışmış, ülkenin devlet yapısından, eğitiminden papaz, din, hurafe, batıl inanç, uldurulmuş dini motifli insan mucizeleri, din korkuyu atarak, laik devlette, laik eğitimde karar kılmış.

        Bizde ise, bazı çevreler, hırpalaya hırpalaya tutar yerini bırakmadıkları ülkemizi Fransa’nın 150 yıl öncesine taşıma gayreti içinde. Bazı çevreler tarafından özel imal edilmiş sakız, bazı ağızlara yerleştirilip, televizyonlarda “özgür basın”ımızda alabildiğine tartışılıyor. Türkiye’nin 90 kusur yılda laiklik alanında, devlet yönetiminde, kanunlarında, cumhuriyet düzeninde aldığı mesafe yok sayılarak.

        Laiklik birleştiricidir

        Bu güne kadar okumadıysanız, naçizane mutlaka o kitabı okumanızı öneririm. Bir bölünü sizin için aldım;

        * Fransa, büyük mücadelelerle yerleştirilmiş laiklikten sonra tek bir Fransa haline getiriyordu. Bundan böyle zengin yoksul ayrımı yapılmayacak, bilenler bilmeyenleri emip sömüremeyeceklerdi. Eğitim alanında eşitsizlikten daha tehlikeli bir şey yoktur. Bu durum kardeşi kardeşe düşürür, iç savaşlara yol açar. Bazan bu savaşlar öylesine çılgın bir hal alırki, kandırımları kızıl kanlara bular. Fransa’da artık herkese eğitimde fırsat eşitliği verilmeye başlanmıştı. Ülkenin bütün çocukları laik, ücretsiz ve zorunlu eğitimden geçiyorlardı. İlköğretimin temeli eskisi gibi okuya-yazma kuralına değil, yaparak öğrenme yöntemine dayanıyordu. Soyut öğretimin yerini sevdirerek eğitim almıştı. Çünkü gerçeğe ancak öğrenmek aşkıyla tutkusuyla sahip olunabilir. Öğrencilerin izleyeceği eğitim rastlantıya bırakılmamıştı. İlkokulu bitine çocuk, arzusuna, yeteneklerine uygun eğitim dalını seçiyordu. Yasalar, insanlar arasındaki ayrıcalıkları kaldırmıştı. Her doğan çocuğun, ülkenin aradığı kültür gücüne, yeteneğine sahip olduğu kabul ediliyordu. Toplumun her bireyine eşitlik tanımakla yetinilmemiş, ülke kaynaklarının, zenginliklerinin bilgece kullanılma biçimine de büyük önem veriliyordu. Güçlü bir ülke yaratmak için bütün imkanlardan yararlanmak gerekiyordu. Hiçbir kaynak boşuna tüketilmemeliydi. Köylerin ve sanayi kentlerinin sonsuz kaynakları içinde nice insan gücünün uyuyup kaldığı ortaya çıkmıştı. Akıl, köyde kentte uyanıp çiçekleniyordu. Düşünce ve eylem aleminde yetenekli yepyeni bir kuşak, eski yönetici sınıfın, sömüre sömüre kuruttuğu ağaca öz suyu ve canlılık aşılıyordu. Bu verimli topraklarda her gün yeni bir gül fışkırıyor, insanlığın yeniden doğuşu gibi yeni bir çağ doğuyordu. Burjuvazinin, kurulu düzenin yıkılmasından korktuğu için kitleleri yoksun bıraktığı eğitimde fırsat eşitliği, gerçekten de bozum düzeni yıkmaya başlamıştı. Ama onun yerine daha iyi, ulusun bütün güçlerinin yer aldığı üstün bir düzen kuruluyordu. Bütün bağımlı dünya halklarını kurtaracak yeni bir Fransa doğuyordu.

        Diğer Yazılar