Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geride bıraktığımız Cuma, Yedek Subay Öğretmen Kubilay’ın “şeriat isteriz” diye kent sokaklarında dolaşan bir grup gerici tarafından şehit edilmesinin 86. yıl dönümüydü. Bu yıl dönümü, Türkiye Cumhuriyeti’nin not defterinde, “resmi anma günü” olarak geçmesine rağmen, son yıllarda bu not görmezden gelinmeye başlamıştır.

        Ama, benim gibi düşünen milyonlar, Devrim Şehidimiz Kubilay’ı anmaya, onu katleden zihniyeti lanetlemeye devam edeceğiz...

        TOPRAK OLMUŞTUR

        Lozan Barış Konferansı’nın ardından, 2 milyondan fazla insana ülke değiştirten “Mübadele” olayı, edebiyat dünyamızda hakettiği yerin alamamıştır. Parçalanmış aileler, birbirlerini kaybetmiş eşler, nişanlılar, can dostluğuna dönüşmüş komşuluklar ve daha nice insan hikayeleri, dağıldıkları Anadolu coğrafyasında, kahramanlarıyla birlikte toprak olmuştur...

        Ta ki; Aydın doğumlu Dido Sotiriyu’nun karşı kıyılardan yükselen ağıdı, feryadı “Kanlı Topraklar-Matomena Homata), “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” isimli romanına kadar...

        O kitabın bir yerindeki şu ifade her şeyi anlatacak kadar öz;

        “Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet’in damadı!... Benden selam söyle Anadolu’ya... Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin. ...ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin!...”

        REKLAM

        Bizim taraftan da ses geldi... Karşı taraftan bu feryat yükselmişti de, nedense, kalbini karşı kıyılarda bırakmış Anadolu kanadı sessizdi. Birkaç roman, şiir denemesi de cılız kalmıştı.

        Yaklaşık iki ay önce tanıştığım Gülcan Erdem, bir belgesel-romanyazdığını, konusunun da Yunanistan’dan Türkiye’ye göz etmiş insanların hikayelerini içerdiğini anlattı. Bir hafta sonra kitap elimdeydi... Gülcan Hanım zahmetler edip “Mübadil Oldum”u postalamış...

        Özümseye özümseye okudum...

        Anadolu’nun ortalarına kadar savrulmuş bir mübadil ailenin yoksulluk, sefalet ama mutluluk içinde büyüyen çocuğu olarak büyüyün Gülcan Erdem, dedesini, babasının doğdukları toprağa hasretini, özlemlerini, aşklarını, sevgilerini birinci ağızlardan dinlemiş, zaman zaman onların muhacir şiveleriyle anlatmış.

        YOKLUKLA İMTİHAN

        Hatta denebilir ki, muhacirlerin Türkiye’deki yeni yaşamlarını, karşılaştıkları zorlukları, yoklukla imtihanlarını, insanüstü dirençlerini, ölümüne dayanışmalarını anlatırken, “bir zamanların Anadolusu”nu da anlatmış...

        Yoksulluğu, gerçek anlamda yolsuzluğu (olmayan yolu) anlatmış...

        Sabahın köründen itibaren bir ceviz ağacının gölgesinde akşam karanlığına kadar beklenen ve o gün hiç gelmeyen köy otobüsünü...

        Samimiyetle, abartmadan, asla gerçeklerden uzaklaşmadan...

        Eline, kalemine sağlık Gülcan Erdem...

        REKLAM

        Devamını bekliyoruz...

        Diğer Yazılar