Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1984-1985 yıllarıydı... Yani Türk Basını’nda ilan servislerinin yönetimine henüz girmemiş, gene de yazı işleri çalışanlarıyla ilan servisi çalışanlarının sürekli çatışma halinde olduğu ender gazetelerden Hürriyet‘te çalışıyoruz.

        Geçmişte çalıştıklarını yeterli görüp, tabldottan öğle yemeklerini yedikten sonra “biraz da yeniler yıpransın” diyerek tüm işleri üzerimize yıkıp, Pasaport kahvelerine okey oynamaya giden ağabeylerimiz yüzünden eve gitmeye bile fırsat bulamadığımız günler.

        Pazartesileri “spor eki vereceğiz” diye pazar geceleri gün ağarıncaya kadar çalıştığımız çok oluyor. O eklerden birinde, 4 sütuna 25 santimlik bir ilanı sayfaya yerleştirmeyi unutmuşuz.

        Birkaç saatlik uyku ile pazartesi işe geldiğimde, zamanın Bölge Temsilcisi Nedim Demirağ, “Önemli bir ilanı koymamışınız. İlan servisindeki arkadaşlar bunun bir sabotaj olduğunu düşünüyorlar ve eşin bize rakip olan Yeni Asır Gazetesi’nde çalıştığı için de seni suçluyorlar” dedi.

        Başımdan kaynar sular döküldü. Elim ayağım titremeye başladı. Yüzümün renginin attığını hissediyorum. İnsanın ekmek yediği bir iş yerini sabote etmesi ne demek?

        Suçlama o kadar ağır ki...

        Bir ara kendime gelip, Nedim Bey’e “Peki siz inanıyor musunuz?” diye soruyorum ama, belli ki o da inanmış ve sessiz kalıyor. Onun inanış nedeni, ilan servisindekiler kadar acımasız değil.

        Çevreden aldığım duyumlara göre; O, kendisinden önceki Bölge Temsilcisi Ertuğrul Kale‘nin yakın arkadaşı olduğum için, kendisine karşı “bazı hareketler” içinde bulunabileceğim endişesini taşıyor.

        Suçlama yenilir yutulur cinsten değil. Derhal istifa etmem lazım. Ama iş terbiyem gereği o gün elimde olan işleri bitirmem lazım.

        Hem çalışıyorum, hem içim içimi yiyor.

        O günün akşamı da bir aile ziyareti için eşimle, çalıştığı Yeni Asır Gazetesi’nde buluşacağız.

        Ben onun çalışma masasının önünde toparlanmasını beklerken, hemen yandaki odadan çıkan Yeni Asır Genel Koordinatörü Çetin Gürel, hoş beşin ardından “Yahu bulunmaz Hint kumaşı mısın? Çağırıyoruz, çağırıyoruz bir türlü gelmiyorsun” diye sitem etti.

        Allah’ım ne büyüksün... Hürriyet‘ten ayrılmaya karar verdiğim günün akşamına taze bir iş teklifi alıyorum. “Tamam ağabey, en kısa zamanda geliyorum” dedim.

        Tekrar tokalaştık.

        Ertesi günü akşam üzeri iş arasında bir istifa mektubu yazıp, muhasebe müdürüne verdim. Merdivenlerde karşılaştığım Nedim Demirağ‘ın belli ki henüz istifadan haberi yok. “Özcan Bey’le konuştum (Hürriyet Genel Müdürü Özcan Ertuna) senin maaşına zam yaptık” dedi. Kırgın olduğum Nedim Bey‘le herhangi bir tartışmadan kaçındığım için “Geç kaldınız. Çünkü ben istifa ettim” deyip hızla uzaklaştım.

        Ertesi günü de Yeni Asır’da işe başladım.

        Üç yıl sonra yeniden döndüm...

        Yaklaşık bir ay sonra bir akşam Pasaport’tan Konak’a doğru yürüyorum, Nedim Demirağ, Hürriyet Haber Ajansı Temsilcisi Nedim Bubik ve bir grup eski mesai arkadaşım, İkinci Kordon’da gizli gizli içki de veren salaş bir köftecinin önünde oturuyorlar.

        Beni de davet ettiler ve oturdum.

        İstifa sonrası ilk kez karşılaştığım Nedim Bey, ilk kadeh tokuşturmanın ardından mermi gibi lafını sokuşturdu; “Biz zaten seni kovmayı düşünüyorduk. Sen kendin gittin ve işimizi kolaylaştırıp bize iyilik ettin...” dedi ve o meşhur kahkahasını atıp kadehinden bir yudum daha aldı.

        Az çok huyunu bildiğim için fazla alınganlık göstermedim ve onlarla bir saat kadar daha sohbet ettik. Ama kovulmadan zamanında istifa ile kurtulduğum Hürriyet’e, 3 yıl sonra bu kez zamanın Hürriyet Genel Yayın Müdürü rahmetli Çetin Emeç‘in ısrarı ile yeniden döndüm.

        Diğer Yazılar