Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye demokratik rejimi (!) içinde son 50-60 yılın en demokratik parti genel başkanıları kimlerdi?” diye bir soru yöneltilse; iyi-kötü bilgi ve birikimlerime dayanarak başa rahmetli Prof.Dr. Erdal İnönü’yü, ikinci sıraya da Kemal Kılıçdaroğlu’nu koyarım.

        CHP yönetimlerinin, yetiştirdiği evlatlarını yiye yiye, saf dışı bıraka bıraka geldiği, partinin başına tüm basamakları tırmana tırmana gelmiş gelen başkan adayı bırakmadığı bir dönemde iş başına gelen Kılıçdaroğlu, “genel başkana yan bakmış olma, genel başkan ile paralel düşünmeme, ‘benim de fikrim var’ deme, ‘suçu’nu işlemiş, genel başkanın karşısına aday olarak çıkma ‘cüreti’ni gösterdikleri için sağa-sola savrulmuş parti değerleri”ni parti çatısı altında buluşturmanın samimi gayretiyle işe başladı.

        Eskilerden kimisi, “bitmek tükenmek bilmez ihtirasları”nın etkisi ile, fiziken yaşlanmalarına rağmen, “siyasi olgunluğu” bir türlü yakalayamayan bazıları, “parti içinde yakın görünüp uzakta kalma”yı, kendi ismini ön plana çıkaracak fırsat kollamayı tercih etti.

        O isim, kendisini genel başkanlığı bırakmakla karşı karşıya getiren “kaset gerçeği”ni, “kutsal özel hayat”ın dışına taşıyan, Türk siyasi hayatının en çirkin yöntemlerinden birisi olan “özel iş veya başka ilişkisi olan insanları milletvekili yapma geleneği”nin devamı olarak, “partnerini milletvekili yapmış olma” gerçeğini aklına bile getirmedi.

        Kim bilir; belki de her “kaset” konusu açıldığında, “dilinin ucuna gelen bazı cümlelerin boğazında düğümlenmesi, bu kaseti elde edip yayına verenleri gümbür gümbür suçlayamamış olması” bundandır.

        Zor zamanda zor görev...

        Zor bir zamanda göreve gelen Kılıçdaroğlu’nun işi gerçekten zordu... Bir yanda, çamur tutmayan düzgün geçmişi, demokratik kişiliği, beyin ürünü, art niyet barındırmayan aykırı fikirlere saygısı, yüklendiği görevin hakkını verebilme heyecanı, diğer yanda da, 40 yıllık “az olsun, bizim olsuncular”ın, her kaybı “fırsat” olarak değerlendirmek üzere bir köşede beklemiş olmaları...

        Geldiğimiz noktada yine görsel bir başarısızlık var... Hem de yenilir yutulur cinsten olmayan bir başarısızlık... Rakibin her türlü gizlisi saklısı-tartışması olmayacak kadar net açıklarını lehte oya çevirememe gibi bir başarısızlık...

        Ancak rakip, bildiğiniz sıradan rakiplerden değil... Gözü kara, cesur, kafasına koyduğunu yapan, Türkiye’nin sahip olduğu tüm maddi manevi olanakları hiç bir korkuya, endişeye, gün gelip hesap sorulma korkusuna kapılmadan kullanabilen bir rakip... Yazılı, sözlü, görsel medya organlarının yüzde 90’ını kontrol altına almış, “çizgiden sapma girişimleri”ni izleyen ve anında “gereğini yapan” bir rakip...

        Tutunabilmek bile başarıdır...

        Kendisine oy veren seçmen bloğunun sorunlarını bilen, kanuna uygun veya değil anında çözen bir rakip... Aykırı düşünceleri anında yok etmek üzere her türlü “tedbiri”ni alabilen, “dışarıdaki dost-düşman bize ne der”i aklına bile getirmeyen, kazanılmış bir seçim zaferinden sonra gelecek seçimin nasıl kazanılacağını hesaplayabilen, engel olabilecek tüm kanunları, kararnameleri anında değiştirebilen ve bunun için sahip olduğu gücün de üstüne çıkabilen bir rakip...

        Tarihe mal olmuş olayları, yaşanmışlıkları bile “geçmişin başarısızlıkları” olarak gündeme taşıyan ve bilgili-bilgisiz her türden vatandaşa günlerce tartıştırabilen, bilgili-bilgisiz tüm yandaşlarına koro halinde savundurabilen bir rakip...

        91 yıllık devleti gözünü kırpmadan hükümetleştirebilen, “demokrasiyi, ‘gidilecek yere kadar’ araç olarak kullanabilen” bir rakip...

        Böyle bir iktidar karşısında, her hangi bir muhalefet partisinin, bırakın seçim kazanmayı, yüzde 25-30 oy bandında tutunabilmesi bile büyük başarıdır.

        ... ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu başarılıdır.

        Bir de, “rakip”in hareketini “malzeme” yapmaya değer bulmasa...

        “İstifa” diyenler; CHP demokratik bir partidir, buyrun kongreye...

        Diğer Yazılar