Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ankara, Kayseri, Adana derken, bu köşeye ara verdiğimiz iki hafta içinde 3.500 km yol kat ederek döndük. Ankara bir anlamda zorunlu, doğum yerim Kayseri’nin Yahyalı İlçesi ise istekli bir ziyaretti... Adana ise, Orta Torosları derinlemesine geçmek arzusundan doğan doğdu. Sonrasında da Silifke-Mut-Karaman üzerinden İzmir’in yolunu tutmak...

        Önce Ankara’dan başlayayım...

        Türkiye’nin vergilerinin “dağıtıldığı” kent, en son gittiğim bir yıldan bu yana semirdikçe semirmiş, sayısız gökdelenlerine yenilerini eklemiş. Caddeler ise lüks arabaların yarış pisti haline gelmiş. Yollarda yabancı, özellikle de 35 plakalı araç gördüklerinde, gazla birlikte kornayı da “kökleyerek” onu bir şekilde saf dışı etmenin yollarını arayan sürücü dolu... Bu ne kompleks, bu ne sonradan görmüşlük...

        Kentin çevre yollarını şehrin göbeğine taşımakla övünen, bilmem kaç yüz kilometrelik çevre yolunu “ıssız” bırakan Ankara’nın kıdemli Büyükşehir Belediye Başkanı, “İzmir gözlemcisi” Melih Gökçek’e bulaşmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Ta ki, Dikmen’de ve Balgat’ta misafir olduğum kızımın ve yeğenimin evlerindeki su musluklarına uzanana kadar...

        Hele, televizyon ekranlarında önüne sıraladığı bardak bardak “Ankara suyu”nun her birini “fondip” yaptığı gösteriden sonra ettiği “İzmir’in suyu bizden daha kirli, daha mikroplu” demesi görüntüleri aklıma gelene kadar...

        Bir bardak su da Balgat’tan iç...

        Musluğu açar açmaz ortama yayılan derin bir koku ve yıkamaya çalıştığınız elinizi kirleten çamurlu bir su... Çalkalamak için ağzınıza götürmeye, diş ya da tıraş fırçanızı ıslatmaya iğrendiğiniz bir su... İnanın; o suda yıkamaya çalıştığım ellerimi, önümde duran bembeyaz havluları kirletmesine gönlüm razı olmadığı için tuvalet kağıdı ile kuruladım ve yaşadığımız İzmir’de çevreye ve insan sağlığına saygılı, özellikle de “pişkin şovlar”a asla tevessül etmeyen bir belediye yönetimine sahip olduğumuz için şükrettim.

        Melih Bey, noter huzurunda birer bardak su da Balgat’tan, Dikmen’deki evlerin musluklarından al ve iç de Ankaralılar bir görsün” demekten kendimi alamadım. Hani; bulanık ve kokan su için “evlerin tesisatları eski de ondan” diyordu ya... Ev sahibine sordum, apartman 4 yaşındaymış...

        Demokratlara Yahyalı’dan selam getirdim...

        İkinci durak Yahyalı, geride bıraktığımız yerel seçimlerde yüzde 70’in üzerinde AKP adayına, cumhurbaşkanlığı siçiminde yüzde 82 oranında Tayyip Erdoğan’a oy vermiş bir kent... Çatı Aday Ekmeleddin İhsanoğlu’na çıkan oy yüzde 2.5... AKP, özellikle de Tayyip Erdoğan dedin mi, akan sular duruyor... Bir yıl önceki ziyaretimde, hemen hemen evlerin tamamında, Fethullah Gülen’in vaaz verdiği bir kanal (dinlensin-dinlenmesin) mutlaka açıkken, bizim hısım-akraba ve hemşeriler “Hoca Efendi”yi öylesine terketmiş ki, artık adını bile ağzına alan yok...

        Yüzde 2.5’luk CHP cephesi ise sinmişlik ve pusmuşluk içinde... Dededen CHP’li çocukluk arkadaşımız Tuhafiyeci Şakir Solak’ın dükkanına yöneliyoruz. Bizi kapıda kollarını açarak karşılayan Şakir’in ilik sözü “sosyal demokrasinin kalesi, aydınlık insanlar cenneti İzmir’den hoş geldiniz” oluyor ve devamında da “Dönüşte, dik duruşlu İzmirliler’e gönül dolusu selamlarımı götürün” diyor...

        Şakir’in yan kahvehaneden söylediği tavşan kanı çayların biri gidip biri gelirken, aramıza Şakir’in CHP’li kardeşi Aziz Solak da katılıyor. Ezici AKP çoğunluğu arasına o kadar sıkışıp kalmışlar ki, bizi bulunca dakikaları su gibi akıttılar...

        ***

        Bu arada iyi bir haber; Kayseri’nin yüksekokulsuz ilçelerinden Yahyalı’da iki madenci hayırsever inşaat başlatmış... Şimdiden hayırlı olsun...

        Yarın: Orta Toroslar’da zorlu yolculuk...

        Diğer Yazılar