Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Muhteşem güzelliği ve bağrında sakladığı milli parklarla (Kapuzbaşı Şelaleleri, Hacer Ormanları, Yedi Göller gibi) bilinen Orta Torosları kuzeyden güneye geçmek, yani Kayseri’nin Yahyalı İlçesi yönünden Adana’ya ulaşmak üzere yola çıkıyoruz.

        20-25 km sonra Seyhan Nehri’nin önemli kollarından Zamantı Irmağı boyuna geldiğimizde gözlerimize inanamıyoruz. Bir yenilenebilir “enerji dünyası”nın göbeğindeyiz. Bir yanda nazlı nazlı dönen rüzgar santralları bir yanda, suyun akış eğiminden faydalanıp hidroelektrik santralı yapılmak üzere dağların bağrında (bir hayli de hoyratça) açılan tüneller... Bir yanda, bağrında sakladığı demir madenini almak için adeta yeri değiştirilen dağlar... Yollarda o cevheri Karabük ve İskenderun demir çelik fabrikalarına ulaştırmak üzere en yakın tren istasyonuna taşıyan, yokuşları çıkarken çıkardıkları sesle dağları inim inim inleten yüzlerce kamyon, tır...

        Kıvrım kıvrım virajlarla dağların zirvesine çıkan, sonra sert inişlerle vadilere ulaşan yol şimdilik asfalt. Tepeler sanki dünyanın çatısı... Göz alabildiğine ulu dağlar ve özellikle de sağımızda, başı bulutlu muhteşem Aladağlar...

        Teknoloji, dağların yerini değiştiriyor...

        Derken, Kayseri-Adana il sınırı yakınlarında dev bir demir madeni ocağının yanından geçiyoruz... Açık ocak sistemi ile dağın yarısı dev iş makineleriyle alınıp en yakın vadilere taşınmış, dağın göbeğindeki demir madenine ulaşılmış... Girişteki görevlilerden izin alıp kısa bir tura çıkıyoruz. Birkaç kepçede dolan dev tırlar anında yola çıkıyor... Ve önümüzde kristal kadar parlak, lacivert renkli bir suni göl...

        İşletmeciler, haftalarca motopomplar çalıştırmalarına rağmen, tam da cevher sahasında olan bu mini gölü bir türlü kurutamayınca kendi haline bırakmaya karar vermişler...

        Bağrı açılan dağ ise çivit mavisinden kahverengiye rengarenk...

        Madenden 10 km kadar sonrası, çıplak dağlar yerini yemyeşil ormanlara terkediyor. Çevremizde çinko çatılı evler var... Bazıları köylülerin evleri, bazıları da Adanalılar’ın yazlıklarıymış... Vadilere yerleşmiş sisin izin verdiği ölçüde doyumsuz manzarayı izleye izleye zirvedeki ilk yerleşim yeri Mansurlu’ya ulaşıyoruz. Her taraf tek tip çam ormanı, yer yer de elma, nar bahçeleri...

        Bu noktada keyfini sürdüğümüz asfalt burada yerini stabilize yola terkediyor... Az sonra da çamura saplanmış bir maden kamyonu yolumuzu kesiyor...

        Kamyonu kurtarmaya çalışanlardan genç bir şoförle sohbet ederken yolun bundan sonraki durumunu soruyoruz... Müjde(!) veriyor “Önünüzde 70 kilometre yol var. Kıvrıla kıvrıla Kozan’a kadar ulaşırsınız...”

        Sizin meslektaşlar bize yolun iyi olduğunu söylemişlerdi” gibi nafile bir yakınmada bulunurken genç şoför cevabı yapıştırıyor; “Hep bu yolun asfaltlanacağı söylentileriyle büyüdük. Bittiğini görmeye sizin ömrünüz kesin yetmediği gibi, benimki de yetmez...”

        15 dakika sonra kamyon kurtuluyor ve biz de yola devam şansı tanıyor... Yol güzergahında yer alan güzellikler öylesine muhteşem ki, şikayetçi olmamıza asla izin vermiyor... Her viraj ayrı bir manzaraya açılıyor...

        Buraları da asfaltsız kalsın...

        Orta Toroslar’ın zirvelerindeki kuytuları yurt yurt tutmuş, yazlık mekan yapmış, yarım asırdır Adana-Kayseri yolunun açılmasını bekleyen insanlar ne der bilemem ama, bu eşsiz güzellikler, selvi boylu çam ağaçları içine, dağ-taş iş makinelerine kemirterek yapılacak asfalt yolun yakışacağını hiç sanmıyorum.

        Orman içlerine serpiştirilmiş çinko çatılı “Adanalı yazlıkları”ndan buralarda da var... Demek; dayanılmaz Cukurova sıcağı insanları dağa-taşa vurdurmuş.

        Kısası; Orta Toroslar’ın bin bir güzelliği karşısında, kabaca yaptığımız bir gezi sonrasında bile “muhteşem” sıfatının hafif kalmışlığını bizzat gördüm. Eğer bir doğa tutkunu iseniz, bir kaç günlük bir geziyi şiddetle öneririm...

        Diğer Yazılar