Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TARİH 10 Aralık 2016... Bloomberg HT Life için Moda Sahnesi’nin ‘Torun İstiyorum’ adlı oyununun ekibiyle, sıcacık bir kulis sohbeti gerçekleştirdikten sonra evime doğru yol alıyorum. Feci bir trafik var, Beşiktaş Vodafone Arena’nın önünde epeyce bir süre dur-kalk içinde geçiyor. Maça dair muhabbet ediyoruz içinde bulunduğum taksinin şoförüyle. Ailemin bir kısmı koyu Beşiktaşlı, birkaç kuzenim statta. Trafiği aşıp evime girmeyi başardıktan sadece birkaç dakika sonra bir patlama sesi duyuluyor.

        Birkaç dakika geçiyor, annem panik içinde arayıp “Şişli’deyim, galiba patlama oldu. Camlar titredi. Neredesin? İyi misin?” diyor. Sonra Beşiktaş civarından geçeceğimi bilen bir arkadaşım çaldırıyor telefonumu. Anneminki kadar endişeli bir sesle o da “İyi misin?” diye soruyor. Ardından ben kuzenlerime ulaşıyorum aklım çıkarak. Bu kez “İyi misiniz?” diye sorma sırası bende.

        ‘İYİYİM’LER DE LAFIN GELİŞİ ‘GÜVENDEYİM’LER DE

        Bir sürü lafın gelişi “İyiyim”in ardından sosyal medyadan ‘güvende olduğunu’ bildirmeye başlıyor insanlar. O lafın gelişi “İyiyim”lerin yanına bir de lafın gelişi “Güvendeyim”ler ekleniyor. Halbuki uzun zamandır hiçbirimiz iyi de değiliz, güvende de! “Günaydın” larımız bile sahte, çünkü uzun zamandır gün aydınlanmıyor bu ülkede! Terör belası bir kez daha ateş düşürüyor ta içimize! Onlarca masum insan, onlarca can gidiyor, yüzlerce yaralı var. Ruhen, kalben zaten herkes yaralı... Hiç geçmeyen, gittikçe büyüyen bir kalp acısı! Tesadüfen “Hayattayız” diyebilenlerin payına düşen de hayat değil ki, her gün canımızdan can koparak yaşamaya yaşamak denir mi?

        ALDIĞI NEFES AĞIR GELİYOR İNSANA!

        Ertesi gün uyku girmemiş gözlerle gazeteye geliyorum. Tıp öğrencisi Berkay Akbaş’tan, gençliğinin baharında acı haber gelmiş. Önümde fotoğrafı var, Nâzım’ın dizelerindeki ağız dolusu gülme yüzünde... “Bu gülümsemeye, bu masumiyete kıyılır mı?” derken, babasının içimi parçalayan açıklamaları düşüyor önüme. Sonrası en içlisinden bir ah! Kendimi tuvalete kapatıp hüngür hüngür ağlıyorum. Aldığı nefes ağır gelir mi insana, bu öyle bir duygu işte! Aldığım nefesten utanıyorum. İçime vurmam mümkün değil bari yüzüme su vurayım diye lavabonun önüne geçtiğimde aynada buluşuyorum ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerimle. Sözün de, gözün de bittiği yerde Nâzım’ın “Bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman” diyen o şiirinin son dizeleri düşüyor bu kez aklıma: “Kararmasın yeter ki sol memenin altındaki cevahir!”

        SİZE İYİ GELENLERE DAHA SIKI, SIMSIKI SARILIN!

        Evet, değil ağız dolusu gülmeyi tebessüm etmeyi bile unuttuk. Evet umudu canlı tutmak her gün biraz daha zorlaşıyor ama Berkay’a ve içimiz yana yana sonsuzluğa uğurladığımız tüm canlara bu ülkeyi ağız dolusu gülümsetmeyi borçluyuz! Geleceğimize de borçluyuz bunu, doğmuş, doğmamış tüm çocuklarımıza! Bunu başarmak için de sol memenin altındaki cevahiri karartmamanın, söz de göz de bitse de özü diri tutmanın bir yolunu bulmak şart! Herkes bütün bu karanlığın içinde kendisine iyi gelen, umut veren ne ve kim varsa ona her zamankinden daha sıkı sarılacak, sımsıkı sarılacak. Hep söylüyorum benim için onlardan biri sanat! Size iyi gelen neyse, kimse; açın kollarınızı, çekin onu içinize, özünüze! Nefes olmalıyız, merhem olmalıyız, tutunacak dal olmalıyız birbirimize! En güçlüsünden sabır ve direnme gücü diliyorum hepimize! Biz aydınlığa sevdalıyız, karanlığa teslim olmayacağız!

        Diğer Yazılar