Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        New York’ta her yerden Noel şarkılarının yükseldiği, çocukların Santa’ya, büyüklerin ilahi adalete inanmaktan başka çaresinin olmadığı zamanlar yine geldi. Herkesin Santa’sı kendine! Ha bir de tabii dibinden kesilmiş çamlar var, çamda damping, en son 40 dolara kadar düştüler. İki güne de sokaklar çam ağacı çöpleriyle dolar. Bu esnada, kalabalıkların koşa koşa hediye paketlerini çarpa çarpa geçtiği caddelerden birinde bir şey oluyor. Kiliselerde başka bir hayat için, hayattaki eksikleri için mumlar yakıp dualar okuyanlar Wall Street’te Trinity Kilisesi’nin bahçesinde iki tane çadıra bakıp geçiyor. Çadırların üzerinde Arapça bir şeyler yazıyor. Bir masal kitabı sayfası gibi, bir adam her sabah gelip çadırları açıp, yere dizlerini koyup, bir kibrit yakıyor, sonra yavaşça üfleyip söndürdüğü kibriti başka bir yanık kibritin yanına koyuyor. Bunu New York’ta bulunduğu sürece yapacak adam Suriyeli sanatçı Issam Kourbaj. Çadırların üzerinde Arapça “Kayıp bir gün daha” yazıyor.

        KÖKLERİYLE BERABER GEZİYOR

        Kourbaj’ın önce Londra’da sergilediği bu enstalasyonu, şimdi New York’ta. Kourbaj Suriye doğumlu, orada yaşamış, büyümüş. Sonra eğitim için ülkesinden ayrılmış, uzun vakitler olmuş Suriye’den ayrılalı, artık Londra’da yaşıyor. Lakin vatan dediğin seninle beraber geziyor, o da kökleriyle beraber dolaştığını anlatıyor. Yunan şair Kavafis’in kulaklarını çınlatan kaç kişi vardır dünyada? O satırları yazarken bilir miydi dünyada milyonlarca insanın sınırlardan yürüyerek sırtlarında şehirlerini taşıyacağını? Ne demişti: “Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler. Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların. Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın, ne bir gemi var, ne de bir yol sana.”

        ELEKTRİKSİZ BÜYÜMÜŞ

        Çocukluğu karanlık Issam Kourbaj’ın. Kötü bir çocukluk travması yok geride, bir mum ışığında büyüyenlerden, elektrik yokmuş yaşadığı yerde. O günleri “Elektriksiz büyüdüm, hiçbir şeyim olmadan, oyuncaklarımı bile kendim yapıyordum” diyerek, dolayısıyla hayatın kendisine daha çocukken ilhamlar sunduğunu anlatıyor; şimdi nereye baksa o yokluğu yaşadığı günlerden kalma alışkanlıklarla hareket ediyor. Issam Kourbaj 15 Mart 2011’den beri ülkesinden başka bir yere pek dikkatini veremiyor. Yani 10 milyondan fazla Suriyelinin evinden gitmek zorunda kaldığı zamanlardan bu yana. Kourbaj, hepimizin ilk evlerinden koparılan göçmenler olduğuna, hepimizin görünür veya silik yaralar taşıdığına inanıyor. Ona göre Ortadoğu kayıpların ve korkunun coğrafyası ve bu coğrafyada yerinden yurdundan edilenin, yetim öksüz kalanların bekleme süresi hiçbir zaman dolmayacak. Suriyeliler hayatlarını “durdurma” düğmesine basmış gibi bir yerde bekletiyorlar. Kourbaj, “Şimdi hepsi bir çadırın vatandaşı” diyor.

        KİBRİTLER GÜMRÜKTEN GEÇEMİYOR

        Kourbaj tam da buradan yola çıkarak Zaatari göçmen kampının sanki uydudan fotoğrafını çekermiş gibi; kartondan, kâğıttan kutulardan bir kamp yeri kurmuş. Kampın etrafında dikenli teller yerine yanık kibrit çöpleri var. Her bir kibrit çöpü, yanmaya başlamadan evvel yeni bir günü, umutları ifade ederken, yanıp söndüğü için yine bir günün daha bittiğini, yine bir kayıp günün daha olduğunu anlatıyor. Yarının ne olacağı bugünden belli olsa da başka bir bakış açısıyla kimbilir belki de binlerce insanın kurtuluşa bir gün daha yaklaştığına inanmak istiyor.

        Londra’daki enstalasyon için 1579 yanmış kibritle işe girişen Kourbaj (her kibrit Suriye savaşındaki bir güne işaret) New York’a da yanmış kibritleriyle geliyor. Ancak elbette gümrükten çıkamıyor! Alandan iner inmez kiliseye telefon açıp, “Bana 1758 tane kibrit lazım” deyince, kutularca kibrit alınıyor. Bu da buradaki serginin biteceği güne kadar savaşın başlamasından itibaren geçen süre! Trinity Kilisesi’nin bahçesinde 1735 kibrit yakıp söndürüyor. Sergi bitene kadar 23 gün geçecek, onlar da diğerlerinin yanına eklenecek. Her beş kibrit bir dikenli tel, evinden ailenden uzakta geçen beş gün demek. Kourbaj kendi göçmen kampındaki her bir çadırı eski kitaplardan, onların sayfalarından, ilaç kutularından kesip biçiyor. Kimisinin üzerinde bir ilacın kullanım talimatı, kiminin üzerinde bir öykü var! Hepsi rengârenk. Kourbaj’ın işi içinde bir umut barındırıyor.

        ÖLÜLER HİKâYE ANLATAMAZ

        Serginin kitabındaki yazılardan biri yazar Nabil Almulhem’e ait. Almulhem Kourbaj’ın anlattığı hikâyenin bir Suriye hikâyesi olduğunu anlatıyor: “Bu hikâye elinden dilinin alınıp yerine silah verilen bir ülkenin hikâyesidir” diyor. Almulhem, ölülerin öyküler anlatamayacağını, ama bu hikâyede ölülerin konuştuğunu söylüyor. Kourbaj birkaç vakit sonra Londra’ya dönecek. Çadırı burada kalacak. Kimisi çadırı görmeyecek bile, kimisi bakıp bir şey anlamayacak, kimisi çadırların ne demek istediğini çok iyi anlayacak. Özet hep aynı: İnsan hep kendi başına gelmez sanacak.

        Diğer Yazılar