Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kriterler şunlar: Barınma, gelir, meslek, toplum, eğitim, çevre, şeffaflık, sağlık, yaşam memnuniyeti ve iş-özel hayat dengesi. Ülke sayısı: 36. OECD (Uluslarası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) üşenmemiş araştırmış, 36 ülke arasında mutluluk seviyesinde Türkiye son sırada. Hani biz cennet vatandık? Ne oldu da bu kadar mutsuz, huzursuz bir yer oldu burası? Yerel seçim değil de hayatımızın seçimini yapıyormuşcasına 30 Mart’a hazırlanırken bu aşırı mutsuzluğumuzun, karamsarlığımızın sebebi ne? Ünlüsünden ünsüzüne toplumsal huzursuzluğun sebebi ne? Hiçbir şey üretilmiyor, sesini çıkarana vurmaya başladık. Peki bunun sonu nereye varacak?

        15 DAKİKALIK LİNÇ

        Gerçi, bugün yaşadıklarımızın temel dinamiği Cemaat-hükümet çatışmasıyken çatışmadıkları günlerde de kutuplaşma, gerilim mevcuttu. Ancak şimdi bu gerilim içimize oturdu, aramıza kara kedi gibi girdi. Bu esnada çok şeyi de ihmal eder olduk. Kimse kendine dair bir şey söyleyemiyor, popüler kültürümüz pek bir şey üretemiyor, ünlülerden de çıt çıkmıyor. Magazin kaynakları kurudu kaldı. Popüler kültürün lokomotifi ünlüler kâh menajerlerinin tavsiyesiyle, kâh karşılarında şu ya da bu taraftan lince hazır bir kitle bulmaları nedeniyle kâh şöhretin içini dolduran ve zor zamanda ayakta tutan donanımdan yoksun olmaktan, kasveti dağıtacak iki kelam etmiyorlar. Sesini çıkaranları da susturmak adeta bir vatandaşlık görevi oldu. Kitlesel linçten herkes nasibini alıyor. “Bir gün herkes 15 dakikalığına şöhret olacak” lafı Türkiye’de evrildi, “Bir gün herkes 15 dakikalığına linç edilecek”e döndü. Sezen Aksu, Berkin Elvan’ın ardından mektup yazıyor ve linç ediliyor. Cem Yılmaz tweet atıyor, “Sen atma” deniyor. Gökhan Özoğuz “Türküm” yazıyor linç ediliyor. Bizi daha evvel zenginleştiren isimlerden artık hoşlanmıyoruz. “Oyuna gelme Türkiyem” denirken, oyuna mı geliyoruz? Uzman Klinik Psikolog Deniz Bolsoy Erdem, ülkenin içinde bulunduğu ruh halini anlatıyor...

        ‘NARSİSTLER TEDAVİYE CEVAP VERMEZ’

        Erdem’e göre bu ruh halini birey düzeyinde incelemek lazım. Lince koşanların aslında her kesimde varolduğunu, bizi yakanların narsistik yapıda ve içten içe kendisinin çok kusurlu olduğunu düşünen insanlar olduğunu anlatıyor. “Bizi yakanlar da mutsuz edenler de onlar” derken enteresan bir tespiti var Erdem’in: “Bizi yakan onlar çünkü politikaya da bu kişilik yapısındaki insanlar giriyor!” Sağlıklı, yetişkin bir insan zaten politikaya girmez, fikrinden yola çıkan Erdem’e göre, bu insanlar vicdanlarını rahatlatmak için STK’lara üye oluyor ya da gidip STK’larda gönüllü olarak çalışıyor, zira bu insanların koltuk sevdası yok. Erdem narsisizmi ikiye ayırıyor: Patolojik ve sağlıklı narsisizm. Sağlıklı narsistler başkalarını kırmıyor, zarar vermiyor, empati kuruyor, duyarlı. Ama Erdem’e göre Türkiye’de bu yok. Aşırı narsistlerin durumuysa vahim, tedaviye cevap vermiyorlar. Kötü bir haber daha: Narsistler zaten tedaviye de başvurmuyor. Erdem, yaşanan toplumsal huzursuzluğun da adını koyuyor: Gezi olaylarından ve kaybedilen insanlardan sonra post travmatik stres bozukluğu yaşıyoruz ve gerçekten yastayız.

        ‘POST TRAVMATİK STRES BOZUKLUĞU YAŞIYORUZ’

        Erdem, yas ve duygu durum bozukluğunu birbirinden ayırıyor: “Gerçekten bu ölümlere üzüldük. Çok iyi tanıdığımız birileri ölmüş kadar çok üzüldük. Bununla baş etmek, dibine kadar inmek gerekiyor. Yas nedir? Yeni bir kabullenmedir. Bir zamanlar tanıdığımız birinin ölümünü kabul etmemiz gerekir. Hiç tanımadığımız birinin ölümüne üzülmemiz ise şundan: Burada birilerinin, yani tanımadığımız mağdurların kurban gitmesi var ve burada beynimizdeki evrensel kodlar devreye giriyor.” Erdem’e göre halihazırda Türkiye’de kimse kendini güvende hissetmiyor.

        LİNÇÇİLERİ CİDDİYE ALMAYIN

        Peki bu toplu linci ne yapacağız? Bunun bir ilacı var mı? Bizi birleştiren insanlar şimdi bizi ayrıştırıyor ve bunun tek çaresi var Erdem’e göre: Ciddiye almayın! Onların zaten öfkesi var içinde; bugün Cem Yılmaz, yarın bir başkasından öfkesini çıkaracak. Linççi kadroda yer alan insanlar siyah beyaz düşünüyor. Bunlar çözüm odaklı değil ve hayatları sorunlar etrafında dönüyor. Deniz Erdem’e göre Gezi zamanı varolan mizahın yerini şimdi öfkeye bırakmasının sebebi de korku; öfkeyi beraberinde getiren de bu korku. Zira şu anda çoğumuzun yaşadığı duygu incinmişlik ya da tehdit algısı, yani ortam güvenilir değil. Demokrasi bu kez camiyle kışla arasına değil, sandıkla sosyal medya arasına sıkıştı sanki. Toplumsal talepleri ifade etme ve gerçekleştirmede kanallar yetersiz: Ya o kadar bel bağlanan sandıktan beklenen çıkmazsa? Twitter kendini ifade etmeye yetmezse? Ya Twitter da olmazsa? Erdem’e göre öfke bu tür köşeye sıkışma hallerinde bir korunma mekanizması. Bütün gün Twitter’da durulmasının da psikolojik bir sebebi olduğunu anlatıyor: Hayatımızın yüzde 80’ini bir şey kaplıyorsa; bu iş de olabilir, ev de, yani hayatlarımızda denge yoksa kişilik bozukluğu riskimiz var.

        Erdem, “Twitter veya sosyal medya aidiyet ve birliktelik ihtiyacımızı gideriyor. İlişkilenmek ve onaylanmak istiyoruz” diyor. Bugünün hallerinden Türkiye’nin, Türklerin karakteristik özelliklerinin bir tablosunu çıkartmak mümkün mü? Ne yazık ki bizim buradaki karnemiz de Erdem’e göre kırıklarla dolu. Zira Türklerde eksik olan şey özdisiplin, hep başkası sopa gösterirse çalışıyor, yoksa salıyor. Bizde üretmekten keyif alma yok, ezber var, güdülmek var. Erdem’e göre Türkiye’nin sistemi aba altından ya da açıkça sopa göstererek güçlünün güçsüzü ezdiği bir sistem. Doğrusuysa şefkat ve güçlünün güçsüzü koruduğu sistem. Örneği olarak da İsveç ve Almanya’yı gösteriyor. Deniz Erdem, Türkiye’nin ruh halini de panikte ve kaygılı bulduğunu söylüyor. Panik ve kaygılı insanın yapacağı şeyler de belli, ya içine kapanır ya da saldırır. Velhasılı kelam, bir sonraki OECD raporuna kadar, “o da açılırsa” Twitter’dayız, panikteyiz, yastayız.

        'Ötekilik bitti teklik hali başladı'

        Mirgün Cabas’la Her Şey programına katılan Tayfun Atay, AK Parti’nin son bayraklı reklamını değerlendirirken de aynı çözülmeye dikkat çekti. “Korku hali, reklamdan hepimizin üzerine boşalan bir mesaj” diyor. 2011 seçimlerinde nurlu ufuklar vaat edilirken, biraradalık teması işlenirken, “Aynı sazın teliyiz, aynı sudan içmişiz biz” derken, çoğulcu bir atmosfer varken, üç yıl içinde Türkiye’de çok ciddi bir gelecek karanlığı söz konusu; bu ima ediliyor. “Ülke ve bayrak tehlikede, toplum seferberliğe çağrılıyor” diyor Atay. Durumu şöyle tarif ediyor: “Türkiye’de Gezi Parkı olaylarından beri girdiğimiz bir süreç var, toplumda çok ciddi bir kutuplaşmanın ortaya çıktığını görüyoruz, Türkiye’de yaşam biçimi kavgaları veriliyor. Hiçbirimiz rahat değiliz. Yıllardır kendini öteki olarak hissedenlerin ötekiliğinin bittiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Bunu daha da sağlamlaştırmak isteyen bir pratik var karşımızda, bu aynı zamanda iktidar pratiği! Bu tablo tabii ki bir tepki buldu karşısında, 2013 Haziran’ından beri bunu yaşıyoruz.’’

        'Baskı uygularsan düdüklü tencere gibi patlar'

        Peki; Twitter’a sansür, kapatma hikâyesi sonuç verir mi? Profesör, sosyolog Tayfun Atay’ın tarifiyle şöyle: ‘‘Bu adı üstünde, www, yani world wide web. Akışkan, buhar halinde, her yere dağılabilecek, hiç ummadığınız yerden karşınıza çıkacak bir alan.’’ Atay’a göre burası düdüklü tencere gibi, baskı uygularsanız patlar. Türkiye’de internet erişimi olanların yüzde 79’u Twitter / Facebook gibi sosyal ağlara üye. Yine rakamlara göre 20 Mart 2014 akşamı Twitter’a yasak geldiği an itibarıyla (Gonzo Insight, Insight Radar verilerine göre) iki saat içinde Türkiye’deki Twitter kullanımında kelimenin tam anlamıyla patlama yaşandı. Atılan Türkçe tweet sayısı: 2.474.917, dakikada atılan ortalama tweet sayısı yaklaşık 17 bin. Türkiye’de günlük ortalama 10 milyon civarında tweet atılıyor. Bu sayı Gezi eylemlerinin başladığı gün 24 milyona yükselerek Türkiye’nin rekoruna ulaşmıştı.

        Diğer Yazılar