Bir Amerikan rüyası: Almanlaşarak kazanmak
Futbola hâlâ ‘soccer’ demeseler insan bir parça inanacak aslında. Lâkin bizde her şeyin başı sağlık, buralarda para... Para olunca, yatırım yapılınca Amerikalılar da futbolu çözmüş gibiler. Şehirler Dünya Kupası’nı mı yoksa kupa sayesinde dolan taşan barları ve restoranları mı sevdi orasını bilemem ama kupaya Amerikan Milli Takımı kadar iyi hazırlanan bir diğer ekip de New York Times. Verdikleri dijital harita herkesin elinde, hangi takımın maçını seyretmek istiyorsanız o mahallenin en can alıcı buluşma noktasında takım taraftarıyla buluşuluyor. New York’ta hangi takımı desteklediğiniz maçları takip ettiğiniz mahalleden belli oluyor. Astoria’da konuşlananlar Yunanistan, Bosna Hersek; Queens’teyse seç seçebildiğin kadar Ekvador, Brezilya, Uruguay, Kolombiya, Arjantin, Kosta Rika; Brooklyn’de Fransızlar Almanlar; Manhattan’da İtalyanlar, Amerikalılar, Japonlar... Şehirde İngilizce yan dil gibi, her milletin insanı kendi takımına anlayacakları dilden bağırıyor.
ALMANLAŞAN AMERİKA
New York Times yazarlarından Dean Karlan’a göre, Amerika’nın kupada uzun süre dayanması haber değeri taşıyor. Ancak Karlan’a göre Amerika ne yaparsa yapsın asla futbolu seven bir ülke olmayacak. İstatistikler de onun bu tezini destekliyor. Google Trends’de yapacağınız ufak bir araştırma koca kıtanın sadece yüzde 16’sının futbola dair bir şeylere baktığını gösteriyor. ABD Milli Takımı’nın her yerinden Almanlık akarken bir tek “Deutschland Deutschland über alles” diye milli marşı okuması eksik! ABD’nin son maçında Almanya ile oynaması, Klinsmann’ın eski takımına karşı oynaması da güzel detaydı. Böyle bir dostluk rüzgârı esti, Portekiz Gana’yı yendi, Amerika’yla Almanya el ele gruptan birlikte çıktılar. Beraber kalsalardı dedikodu olurdu da Portekiz yardımlarına koştu! 2006’da Almanya’yı çalıştıran Jürgen Klinsmann, 2014’te ABD’nin başında eski takımına ve halefi Joachim Löw’e karşı mücadele edecek. Löw, 2006’da Klinsmann’ın yardımcısıydı. Bu arada Klinsmann’ın yardımcısı Andreas Herzog bir Avusturyalı ama o da kariyerinin neredeyse tamamını Almanya’da geçirmiş. Takımın danışmanı da yine eski Almanya teknik direktörlerinden Berti Vogts. Oyuncu izleme, mentörlük ve halkla ilişkiler danışmanlığı işlerini de yine Almanlar yapıyor. Özetle; Amerikalılar “Biz bu işi kime emanet edelim” demişler ve doğal olarak “Alman iyidir” cevabına ulaşmışlar. Bu Almanlık teknik kadroda da kalmıyor; futbolculardan Jones -ki geçen sezon Beşiktaş’ta oynadıyıllarını Bundesliga’da geçirdi. Chandler yine eski Nürnberg oyuncusu; takımda eski Hoffenheim’lı Johnson, Hertha Berlin’li Brooks var; bir de Bayern’in genç yıldız adaylarından Green. Bunlar hep Alman altyapısı.
KLINSMANN GS’YE GELİR Mİ?
İlk maçta Gana’yı 2-1 yendiler. İlk golü atan Dempsey, sezon başında Seattle’a transfer oldu. Geçen sezon Premier Lig’de oynuyordu. İkinci gol de Hertha Berlin’de oynayan John Brooks’tan geldi. İkinci maçta da Portekiz’le 2-2 berabere kaldılar. Son dakikada beraberlik golünü yemeseler gruptan çıkmayı garantiliyorlardı, olmadı. Klinsmann, turnuva öncesinde ABD’nin en büyük yıldızı olarak gösterilen Landon Donovan’ı kadroya almadığı için çok tepki gördü. Hatta bazı taraftarlar hazırlık maçlarında “Donovan’dan iyi 23 futbolcumuz olduğuna göre kupanın en büyük favorilerinden biri olmamız lazım” diye pankart açtılar. Lakin Klinsmann gerçek bir Alman tankı, sözünden dönmedi. Antrenmanlarda bir Alman gibi takıma bağırıyor çağırıyor, bir Amerikan gibi motive ediyor. Taktiği tutuyor sanki! Son verdiği röportajda “Kupayı almamızın imkânı yok” diyerek totem mi yapıyor, salı günü Belçika maçından sonra göreceğiz. Bu arada; dedikodu olsa da kenarda dursun: Teknik direktör bulamayan Galatasaray’ın Klinsmann’ın kapısına gideceği söyleniyor ama Galatasaray bu kez de ABD’nin kupadan elenmesini bekleyecek, sonra da Klinsmann’ın kendilerine gelmesini. Klinsmann gelirse, elemanın ne demek olduğunu onlara nefis anlatır, ne de olsa Alman, lâkin o iş zor Yonca!
