Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GÜLBEN Ergen'in TRT1'deki renkli, enerjik, cıvıl cıvıl programına konuk oluyorum bu hafta. Yolda giderken biliyorum, kimi edebiyat ve kimi sanat çevrelerinden gene kızanlar olacak. "Yazar dediğin, kadın programına çıkar mı?" diyenler olacak. Köşelerinden beğenmeyip eleştirenler olacak. Yüksekten bakan, uzaktan yargılayanlar olacak. Bilhassa "kültürel elit katmanları" içinde hemen herkesin kendine göre bir cevabı, kendine göre bir "yazar" tanımı olacak.

        Lakin bu tanımlar, bu kategoriler, bu şablonlar değişti, değişiyor, değişmek zorunda...

        "Dünle beraber gitti cancağızım düne ait ne var ise..." denmişken...

        İnsan her dem, her an değişirken....

        Gelişirken...

        Öğrenirken...

        Adem oğlu Havva kızına özgü hiçbir şey sabit yahut mutlak veya kaskatı değilken...

        Edebiyat aşk işi. Muhabbet işi. Delilik işi. Akılla, düz mantıkla açıklanamayan eflatun bir esrar perdesi ki aralayana, aralayıp da anlayana, anlayıp da sırrını formüle edebilene aşkolsun.

        Edebiyat bir paylaşım işi. Hikâyelerin ve masalların evrensel olduğuna, dolayısıyla hayal âleminin kapılarının istisnasız her okura açık olması gerektiğine yürekten inanma işi... İnsan olmanın aczine, insan olmanın kudretine bir adım daha yaklaşabilmenin, yüreklerimizi hamur gibi usul usul yoğurabilmenin, birbirimizin ruhuna dokunabilmenin, kimseye kibirle tepelerden bakmamanın, ötekini anlamanın, anlatmanın, empati kurmanın yolu, anahtarı, mecrası...

        Edebiyat soluk alıp verdiğimiz oksijen çadırı; çokça zaman sığındığımız, orada tazelenip yenilendiğimiz, soluklanıp dinlendiğimiz, yalnız kaldığımız, yalnızken çoğullaştığımız, belki kimselere izah edemediğimiz, etmek de istemediğimiz bir vaha, bir ada, bir öte diyar... Buralardan çok ötelerde... Bir başka âlemde... Kaçarız biz oraya, birbirimizi buluruz el yordamıyla, ruhdaş oluruz; kimse bilmez, kimse görmez, ne gam...

        Program boyunca Anadolu'nun her yanından kadın okurlar telefonla bağlanıyor. Öyle güzel, dokunaklı ve can-ı gönülden şeyler söylüyorlar ki, içim ürperiyor. Bazen çocuk gibi heyecanlanıyorum karşılarında, bazen ağlayasım geliyor. Kelimeler üzerinden uzanıyoruz birbirimize, dokunuveriyoruz ürkekçe. Stüdyoda, seyirciler arasında, kameralar arkasında buram buram muhabbet yüklü bir iklim var. Gülben Ergen'in dost tebessümüyle perçinlenen.....

        Mardin'den, Artvin'den, Urfa'dan... Kadınlar arıyor; her yaştan, her kesimden. İçlerinde ev hanımı olanlar da var, senelerin edebiyat öğretmenleri de. Zor şartlarda da olsa öğrencilerine yazı yazmanın, kitap okumanın güzelliğini gösteren, mecburiyetten değil, vazife icabı değil, ta gönülden edebiyatsever öğretmenlerimiz...

        Kadınlar arıyor durmadan. İçlerinde bebeğini yitiren anneler, annesini yitiren kız evlatlar var. Ömrünün farklı dönemlerinde tökezleyen, hatta depresyona giren, nice zorluklar çeken, zamanla kabuğundan sıyrılmayı başaran güçlü, azimli, dirayetli, ayakları yere basan kadınlar var. Siyah Süt'ü, Mahrem'i, Baba ve Piç'i, Aşk'ı, İskender'i okurken neler hissettiklerini anlatıyorlar, sağolsunlar. Dinliyorum. An geliyor hafifliyorum, an geliyor ağırlaşıyor yüreğim.

        Sadece kitaplar hakkında ne düşündüklerini söylemekle yetinmiyorlar. Aynı zamanda her bir romanın kişisel hayatlarında neye tekabül ettiğini, yüreklerinde hangi kapıyı araladığını anlatıyorlar. Muazzam bir samimiyetle, içtenlikle, öylesine candan...

        Kadına yönelik şiddetten, ensestten, kolay kolay yüzleşemediğimiz konulardan, edebiyat ve sanatın toplumun her katmanıyla buluşması gerektiğinden konuşuyoruz. Gülben Ergen'in renkli, enerjik, cıvıl cıvıl programına konuk oluyorum bu hafta. Su gibi akıyor sohbet...

        Diğer Yazılar