Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NİCEDİR görsel ve yazılı basında çıkan, alttan alta kanayan ama buna rağmen ısrarla görmezden geldiğimiz bir toplumsal yara var: Alevilere yönelik ayrımcı söylemler ve tutumlar. Kalıplaşmış, kireç tutmuş önyargılar. Yeterince yazmıyoruz bu konuda, duyarlı davranmıyoruz.

        İstanbul Maltepe'de Alevi ailelerin ikamet ettiği evler işaretlendi. Bazılarının üzerlerine "ölüm" yazıldı. Mahalleli tedirgin, üzgün, diken üstünde. Yaşlılarda gençler de. Kadınlar da erkekler de. Şeffaflık ve sisteme güven, adalet ve hakkaniyet beklentisi azalırsa bir yerde, orada hemen komplo teorileri üretilir.

        Böyle ortamlarda herkes birbirinden ve illa ki birilerinden şüphelenir. Şu anda da bunlar yaşanmakta. Diyebilirsiniz ki "Bu ve benzeri vakalar birkaç kendini bilmezin Alevi kimliğine yönelik önyargılarının dışavurumudur". Yahut diyebilirsiniz ki "Yok, aslında mesele daha çetrefilli; birileri durup dururken suları bulandırmak, barış sürecini baltalamak istiyor". Öyle ya da böyle.

        Hükümetin, siyasetçilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve biz vatandaşların bu konuda sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. Şayet Aleviler, bilhassa Alevi-Kürtler kendilerini "ikinci sınıf yurttaş" hissediyorlarsa, can ve mal güvenliklerinden endişe ediyorlarsa ve dertlerini, meramlarını bir türlü Alevi olmayanlara anlatamıyorlarsa, bu ayıp hepimizin demektir.

        *

        Bilgisayar ekranımda bir fotoğraf karesi duruyor. Bakıyorum bir kadının suretine. Kimimizin teyzesi olabilir, kimimizin annesi. Öylesine tanıdık çehresi. Başörtüsünü geleneksel biçimde bağlamış; aradan görünen saçları beyazlaşmış. Duvara yaslamış kafasını, düşünceli, çaresiz. İşaretlenmiş bir evde oturmanın yükünü taşıyor omuzlarında.

        Biz bu resmi tanıyoruz aslında. Çünkü gördük daha önce kimbilir kaç defa. Aynı güvercin tedirginliğini, aynı burukluğu, aynı incinmişliği seyretmedik mi "öteki" ilan edilen nice kardeşimizin yüzünde? Gün oldu Ermeni bir teyzenin bakışlarında; gün oldu "Çingene" diye damgalanan bir çocuğun suskunluğunda; gün oldu Yahudi diye aşağılanan bir sanatçının kırgınlığında; gün oldu bir Kürt ninenin buruk tebessümünde görmedik mi daha evvel?

        Azınlıkların "kimlik duygusu" çoğunluğunkinden daha fazla hafızaya bağımlıdır. Zira incinmişlerin hafızası daha derin, daha yaralıdır. Bugün yaşanan ve belki bize "basit ya da fevri" gibi görünen bir hadise, kök salmış eski korkuları ve kaygıları canlandırabilir.

        Maraş katliamını, Koçgiri'yi, Dersim'i ve tabii Sivas'ı yaşadı Aleviler. Nasıl hatırlamasınlar? Ne yazık ki gerek Osmanlı tarihi gerek Cumhuriyet boyunca büyük acılara maruz kaldılar ve dalga dalga ayrımcılık ve önyargıya hedef oldular. Kimi zaman art niyetle kimi zaman "iyi niyetli cehaletle"; kâh önyargılı konuşarak, kâh açıktan hedef alarak hep kırdık, öteledik, öteki ilan ettik. Bunların izleri duruyor insanların yüzlerinde ve hafızalarında. Çünkü böyle bir şey azınlık olmak, az olmak.

        *

        Bugün Alevilerin hükümetten duyarlı bir açıklama, her partiden siyasetçilerden ortak bir vicdan ve bizlerden çok daha eşitlikçi bir yaklaşım beklediklerini ve bu beklentilerinde haklı olduklarını düşünüyorum.

        Cemevlerinin ibadethane sayılmamasını üzücü buluyorum. Cemevlerini ibadethane olarak görmek ne bizlerden bir şey eksiltir, ne camilerin önemini azaltır.

        Önemli, yapıcı bir barış sürecinden geçiyoruz. Onarılmayı bekleyen çok kırık kalp var Türkiye'de.

        Bir söylemle değişir her şey, güzelleşir, iyileşir. Ve iki basit kelimeyle gelir bazen en taze bahar ve en kalıcı barış: "Komşuma dokunma."

        Diğer Yazılar